Bir bölgeyi anlamak ve anlatmak için en iyi yol, o bölgeye bir müze kurmaktır. Müzelerin, geçmişle geleceği birbirine bağlayan en sağlam köprüler olduğunu herkes bilir.
Bir zamanlar bazı müzecilerin “Konya müzeye de doydu, antikalara da” demeleri beni çok kaygılanmıştı. O günlerden bu günlere geldiğimizde bu anlayışlarda pek fazla bir değişiklik olmadı. Şimdilerde müzecilerin ilgisizliği yüzünden müzelere alınması gereken pek çok şey dağda bayırda atılı vaziyette müzeye alınmayı bekliyor. Şehir içinde bile müzeye alınması gereken pek çok şey var. Müzecilere haber veriyorduk, gazetelerde yazıyorduk ama bunlarla bir ilgilenen çıkmıyordu. Antik şeyleri bulup toplamak, müzelerde korumak; müzecilerin bir numaralı görevleri arasındayken bu görevlerde ilgisiz kalınıyordu. Bu işler bu günde böyledir. “Sallabaşını al maaşını” anlayışla müzecilik yapılmaya çalışılıyor. Bunları yaşamış, gözlemlemiş, müzecilere çağrılarda bulunmuş birisi olarak ben; hiçbir kurum ve kurumun başındaki kişiyi hedef göstermeden bu olumsuzlukları dile getirmeye çalışıyorum. Bu yazıda hiçbir art niyet, hiçbir olumsuz düşünce aranmasın. Gerçek olan şudur ki; müzecilik alanında şimdiye kadar yapılanlar Avrupa ölçülerinde müzecilik falan değildir.
Gelelim Konya müzeciliğinin olumlu yanlarına. Konya’da bazı müzelerin kurulması için bazı çalışmaların olduğunu duydum. Bunların bir kısmı basına da yansıdı. Bunlardan birisi Alâeddin Tepesi üzerinde kurulacak olan açık hava müzesi. İkincisi de Eski Buğday Pazarı’nda kurulacak olan tarım müzesi. Bu çalışmaların her ikisi de olumlu çalışmalar.
Alâeddin Tepesi üzerindeki eski çay bahçesinin kaldırılmasına çok üzüldüysem de yerine müze kurulacağını duyunca sevindim. Müze kurulacağına sevindim ama bu açık hava müzesinde neler sergileneceği hakkında şimdilik herhangi bir bilgim yok. Müze kurmak çok önemliyse de müzede sergilenecekler daha önemlidir. Müzelerin asıl değer ve önemleri sergilenecek şeylerle ortaya çıkar. Umarım bu Açıkhava müzesinde Konya’nın antik taşları falan da sergilenir.
Buğday Pazarı’nda kuruluş çalışmaları devam eden tarım müzesinin işi daha kolay. Çünkü tarımla ilgili eski araç ve gereçlerin bazıları dağ köylerimizde halen kullanılmakta. Yani bunlar kolay bulunabilir şeyler.
Aslında Konya’nın bir “Yaşayan ve Yaşatan Çatalhöyük Müzesi’ne” gereksinimi var. Emekli müzeciler, Avrupa’nın en ünlü müzelerinden örnekler vererek geçmiş çağları gelecek çağlara taşımayı hedefleyen “yaşayan ve yaşatan müzelerden” söz ediyorlar. Konya’da böyle bir müzenin ön çalışmaları yıllar önce yapılmıştı ama bir türlü fiili çalışma başlamadı. Bence kurulacak müzelerden en önemlisi ve en acil olanı da bu Yaşayan Çatalhöyük Müzesi’dir. Böyle bir müze hem içeride hem dışarıda büyük heyecanlar uyandırır.