KİLİSTRA- GÖKYURT’A KIYMAYIN EFENDİLER..

Mehmet Gündoğdu

Büyükşehir belediyeleri hizmet alanlarının genişletilmesiyle taşı toprağı tarih dolu Konya’nın, taşı toprağı tarih dolu Kilistra ( Gökyurt) köyü de öteki köy ve kasabalar gibi mahalle yapıldı. Gökyurt 1993 yılında birinci derece sit alanı olarak tescillendi. Kaya oyması bazı mekânlarda kurtarma kazıları yapıldıysa da yarım kaldı. Sonraki yıllarda yapılan tapu kadastro çalışmalarıyla köy yerleşim alanının tamamı devlet hazinesi olarak tescillenip köylülerden geriye dönük kira bedeli olarak para alınmaya başlandı. 1993’te Birinci derece sit alanı ilan edilen Gökyurt, Yeni çıkan yasalarla üçüncü derece sit alanına dönüştürüldü. Şimdide Konya Büyükşehir Belediyesi Gökyurt’a her isteyene satılmak için çok katlı binalar yapma hazırlığı içindedir. Geçtiğimiz günlerde Konya Büyükşehir Belediyesi Kilistra Kültür ve Turizm Derneği ile bir toplantı yaparak bu tasarı hakkında bilgi vermiştir.

 

Gökyurt köyü 1989 yılından başlayarak 1993 yılına kadar benim yazdığım yazılarla 1993 yılında devletin gündemine gelebildi. İlgili kurumlar yerinde incelemeler yaparak rapor hazırlattılar. Gökyurt birinci derece sit alanı olarak tescillendi. Böylece yeni yapılaşmalar büyük ölçüde durduruldu. Sonraki yıllarda belki yüzyıllardır oturdukları ata mirası evlerinde, yıllardır ekip dikerek alın teri döktükleri bir avuçluk topraklarında kiracı durumuna düştüler. Hem kişisel olarak hem Kilistra Kültür ve Turizm Derneği içinde çok makamın kapısını aşındırsak da elimiz boş döndük. Yıllarca süren uğraşlarımız “inşallah- maşallahla” sonuçlanırken gördük ki; Gökyurtlular’ın mülkleri devlete geçirilmiş, Büyükşehir Belediyesi aslında sahipli olup da zaman içinde sahiplenilmeyen mülklere sahiplenmiş ve şimdide sahipli olup sahip çıkılmayan yıkılmış binaların arazilerine binalar dikip büyük kazançlar sağlamayı tasarlıyor.

 

1993 yılından mahalle olmasına kadar Gökyurt’a en küçük bir hizmet götürmeyen ilgili ilgisiz hemen her kurum Gökyurt’u kullanarak, Gökyurt üzerinden reklamını yaptı. Hemen her kurum alacağını aldı. Gökyurt ise “inşallah- maşallahtan” başka bir şey kazanmadı ve gün geçtikçe her türlü zarara uğramaktadır.

 

Birinci derece sit alanı hangi ölçüye göre üçüncü sınıf sit alanına dönüştürülmüştür? Bunu sormak hakkına sahibiz. Oysa çok değil 2000’li yıllarda turizm patlatılacak, Gökyurt uluslar arası ve evrensel bir konuma kavuşacak hayalleri vardı. Devlet bu sözlerinin arkasında durmadı.

 

Yeryüzü İsevilerinin hac merkezlerinden biri olan Gökyurt, Geç Roma ve Erken Bizans dönemi tarih kalıntılarıyla dolu. Tarihçiler bu kalıntıların tarihini 4000 yıllık olduğunu söyleyip yazıyorlar. Yeni çalışmalarla bu tarihin çok eskilere kadar gittiği ortaya çıkacaktır. Gökyurt hakkında bilimsel kitaplar yazıldı, tezlere hazırlandı, ama düzenli turizm turları düzenlenemedi. Kişisel ve topluluklar halinde yeryüzünün birçok yerinden Gökyurt’a gelenler hayranlıkla ülkelerine dönmekteler. Doğasının güzelliğinden dolayı Gökyurt’ta dizi çekimleri yapıldı. Yerli yabancı pek çok televizyoncu belgeseller hazırladılar.

 

İşte böylesine önemli ve dikkat çekici ve birinci derece sit alanını üçüncü derece sit alanı yapmanın anlamı nedir? Yer ve mekânlar mı değişmiştir? Hayır, her şey eskisi gibi yerli yerinde duruyor. Bu kararı verip onaylayanlar birinci kararın nesine itiraz etmekteler? Bunları bilmek hakkımız. Eğer bacasız sanayi turizm üzerinden para kazanılacaksa Gökyurt halkı neden hesaba katılmıyor. Tarihi mekânlara yeni binalar yaparak paralılara satmak turist getirmez, gelecek olan turistin gelmesini önler.

 

Şimdi eğriyi- doğruyu, her şeyi bir tarafa koyarak işin en önemli noktasını düşünmeli. Hiç kimse- ilgili hiçbir kurum kıvırtmaya kalkmasın; eğri oturup doğru konuşarak Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. Gökyurt’taki virane alanlara binalar yapılıp yerli yabancı her isteyene satılınca; asıl ev sahibi olan köylüler, tanımadıkları yerli yabancı ailelerle birlikte nasıl yaşayacaklar? Daha doğrusu yaşayabilecekler mi? Zaten çoğu köyden taşınmış ve her geçen gün taşınmakta olan köylüleri kendi yurtlarından büyük şehirlere kovalamak bir tür sürgün cezası olmaz mı? İlgili her kurum ellerini vicdanlarına koyup bu işleri bir daha düşünsünler. Bu işler kendilerinin başlarına gelselerdi nasıl davranırlardı? İlgili kurumlardan çok şey değil, yalnızca vicdan ve sağduyu istiyorum. Aksi halde tarihe hesap vermek zorunda kalırlar. Benden uyarması, başka bir şey yapacak durumda değilim. Bu gün tarihe sahip çıkmayanlara lanet okunuyorsa yarın ilgili kurumlara da lanet okunacaktır. Gökyurt’a kıymayın efendiler! Lütfen vicdan ve sağduyu!