İslam tarihinin sararmış sayfalarına bir göz attığımızda dört halife dönemi diye bir bölümle karşılaşırız. Dört halife dönemi Hz. Peygamberin vefatından sonra halifelik makamına geçen dört liderin halifelik dönemleridir. Kaba çizgileriyle herkesin bildiği dört halife dönemi İslam dünyasında iktidar kavgalarının başladığı kanlı bir dönemdir. Sırasıyla Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali bu dönemin halifeleridir. Ebubekir ve Ömer Hz. Peygamberin kayınbabaları, Osman ve Ali de Hz. peygamberin damatlarıdır.
Miladi 656 yılı Haziran ayının son günlerinde İslam tarihinde yaşanmış iki önemli olay vardır. Üçüncü halife Osman’ın şehit edilmesi ve Hz. Ali’nin dördüncü halife seçilmesi ile siyaset, iktidar kavgası kıvılcımlarının alev almasıdır.
Osman halife olduğunda çok önemli olmasa da bazı iç karışıklıklar baş göstermişti. Çünkü Osman’ın annesi Emevi soyundandı ve Muaviye de yakın akrabasıydı. Halife Osman Muaviye’yi ve aynı kabileden birçok kişiyi önemli görevlere atamıştı. Karışıklıkların en önemli nedeni farklı kabilelerin kabilecilik yapmak istemesi ve bu isteğin kabileler arasında güç gösterisine dönüşmeye başlamasıydı. İkinci bir neden de kabilelerin Osman’ın atadığı vali ve yöneticilerden memnun olmamasıydı. Halife Osman siyasetten çok fazla anlamadığı gibi saf, yumuşak bir kişiliğe sahipti. Bu yüzden iç siyasette başarılı değildi. Önemli görevlere atadığı yöneticiler kendi başlarına buyruk davranıyorlar ve halkı eziyorlardı. Bu yöneticiler her ne kadar şikâyet edilseler de Osman’ın yumuşak davranması yüzünden şikâyetler boşa gidiyordu. Şikâyetlerden sonuç alamayan halk, iktidar kavgasında olan bazı kimselerin kışkırtmalarıyla ayaklanma hazırlıkları yapmaya başladı. Gelişen olaylardan sonra ayaklanmacılar Osman’ın evini bastılar ve şehit ettiler. Suçlular ve ayaklanmacılar yakalanamadıkları için cezasız kaldılar.
Osman’ın şehit edilmesinden sonra halifeliğe Ali seçildi. Peygamberin son eşi ve Ebubekir’in kızı Ayşe ile Muaviye, Ali’nin halifeliğini tanımadılar. Her ikisi de Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılmaları için Ali’ye baskı yapmaya başladılar. Ayşe ile Ali yandaşları deve olayı denilen olayda savaştılar ve Ayşe yandaşları yenildi. Muaviye inatlaşıp halifeliğini ilan edince ikili bir yönetim ortaya çıktı. Uzun süren olaylardan sonra Ali ile Muaviye birer ordu düzerek savaşmaya başladılar. Yenileceğini anlayan Muaviye kurnazlık edip Kuran ayetlerini askerlerinin mızraklarının ucuna taktırdı ve Ali’ye “Siz bizimle değil Kuran’la savaşıyorsunuz” diyerek kafaları karıştırdı. Bu tehditten kafası karışan Ali’nin Iraklı askerleri savaş meydanından çekilmeye başladılar.
Bu savaş ve çekişmelerin sonunda Ali’de öldürüldü. Bu hesaplaşma burada kapanmadı. Peygamber torunları olan Ali’nin oğulları Hasan ve Hüseyin de öldürüldü. Hasan, Muaviye’nin kandırdığı eşi tarafından zehirlendi. Hüseyin Kerbelâ’da şehit edildi. O gün bu gündür şöyle ya da böyle bir şekilde bu kan davası sürüp gitmektedir.
Aradan bunca zaman geçmesine karşın aynı olaylar yeniden yaşanıyor. Bazıları tarih tekerrür eder derler ya, tarih tekerrür ediyorsa; tarihte yaşanılanlardan hiçbir ders alınmamış demektir. Demek ki dünkü kafalarla bu günkü kafalar aynı. Güç gösterisi yaparak iktidara gelme çabaları da aynı olduğuna göre tarih elbette tekerrür edecektir!
Bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu durum içler acısıdır. Müslüman Müslüman’la savaştırılırken, batının egemenleri Müslümanların canları ile birlikte alabilecekleri ne varsa alıyorlar. Müslümanların gözünü açmaları şöyle dursun yangına ha bire körükle gitmeleri ile daha çok Müslüman kanı dökülecek!