HATTAT HACI KÂMİL EFENDİ

Mehmet Gündoğdu

 

Hattat Hacı Kâmil Efendi, Hazreti Mevlana soyundan olup, öz torunlarından, hattat ve çok yönlü bilge bir kişiydi. Mevlevi ve çelebidir. Dr. Saim Sağ’ın dedesi, Hazım Çelebi’nin eniştesidir.

Son derece bilgili ve büyük bir sanatçı olan Hacı Kâmil Efendi; birçok ilmi, birçok sanatı, birçok mesleği çok iyi bilirdi. Uğraştığı işlerin gerçek bir uzmanıydı. Ama çalışırken çalışmalarını kimselere göstermezdi.

Veli Sabri Uyar merhumun yazıp bir kısmını Konya Halkevi dergisi olan Konya dergisinde yayımlattığı Hattatlar Armağanı isimli el yazmasında üç tane Hacı Kâmil ismine rastlanmaktadır. Bu el yazmasının, Veli Sabri Uyar’ın oğlu tarafından Koyunoğlu Müzesi’ne bağışlandığını sanıyorum.  Bu yapıttan da aldığımız bilgilere göre; bu yazıya konu olan Hattat Hacı Kâmil Efendi’nin yaşam öyküsü şöyledir: 1854 yılında Konya’nın Piri Paşa mahallesinde doğmuştur. Babası Ceride Kâtibi Mehmet Vasfi Efendi. Konya Tarih Muallim Müdürü Hüseyin Avni Efendi’nin kayınbabasıdır. Konya medreselerinde çeşitli hocalardan çeşitli dersler almıştır. Hattatlığı Buharalı Hacı Abdül- Hamid Efendi’den öğrenmiştir. Sülus, nefise, talık yazılarla beş tane Kuran-ı Kerim, Delalat-ı hayrat, çeşitli evrak ve levhalar yazmıştır. Bunlardan başka kendi yapıtı olan çeşitli kitapları da vardır. Yıldız ve gökbilim alanında uzmanlık bilgisine sahipti. Yıldızların yerlerinin ve yüksekliklerinin saptanması için, bir gözlem aracı olarak kullanılan üsturlop aletini kendisi yapmıştır. Çok güzel irtifa tahtaları yapardı. Bir örneği Selimiye Camisi gece imamı Şükrü Efendi’de bulunmaktadır. Konya Sorgu Mahkemesinde kâtiplik ve Temyiz Mahkemesi’nde üyelik yapmıştır. Bir ara Feyzi Berekete şirketinde müdürlük yapmış olup bu şirketi bugünün gıda marketlerine benzetebiliriz. Yaşadığı dönemde Konya’nın namaz saatlerini ayarlarmış. Engin bilgisiyle Ramazan ayını, bayramları, güneş ve ay tutulmalarını önceden haber verirmiş. Hobileri arasında olan saat tamir etmeyi çok severmiş. Mezarı Üçler Mezarlığındadır.

 

MEVLEVİ MUTFAĞI VE NEVİN HALICI

Mevlevi mutfağının Mevlevi dergâhlarında ve Anadolu topraklarında önemli bir yeri olduğunu hep biliriz. Mutfak, Mevleviler için; taliplerin ilk durakları, ilk eğitim aldıkları, ilk sınandıkları yerdir. Mutfakta yalnızca yemek yapılmaz. Talibe eğitim verilir, dergâhın düzeni öğretilir, sema eğitimleri yapılır. Yani Mevleviler için mutfak çok önemlidir. Mevlevi mutfağında yemekten önce, Mevleviliğe talip olan insan pişirilir.

Bu ön bilgilerden sonra gelelim asıl konumuza. Konya mutfağı, Mevlevi yemekleri denilince ilk akla gelen kuşkusuz Halıcı kardeşlerdir. Feyzi Halıcı Konya’da ilk yemek yarışmalarını düzenleyen ve aynı zamanda Ali Eşref Dedenin yemek risalesini yayımlayan kişidir. Ali Eşref Dede Konya Mevlana dergâhında yetişmiş bir Mevlevi dedesidir. Feyzi Halıcı ulusal ve uluslar arası yemek kongrelerinde Konya mutfağını başarıyla temsil etmiştir. Nevin Halıcı uluslar arası bir yere gelmiş, Konya mutfağı ve yemeklerini araştırarak kitaplar yazmış, ulusal ve uluslar arası yemek kongrelerine katılmış ve konusunda deneyimli bir lezzet ustamızdır.

Nevin Halıcının daha önce İngiltere’de ödül alan Mevlevi Sofrası isimli kitabı Türkçe olarak Metro Kültür Yayınları arasında yayımlandı. Kitabın tanıtımı İstanbul’da özel bir lezzet evinde, Mevlevi sofrası kurularak yapıldı. Bu tanıtım basında büyük ilgi görerek, Mevlevi mutfağı ile Mevlevi yemek kültürünün tanıtılmasında ve anlaşılmasında çok olumlu bir köprü oldu.

Konya’nın eski Meram bağlarında türbesi bulunan Ateşbaz-ı Veli Türbesi dünyada bir aşçıbaşının ilk ve tek örneği olan bir türbesinin olması Mevlevilerin mutfağa ve ağız tadına verdikleri önemi yansıtmaz mı?

Mevlevi dergâhlarında alçak bir altlık üzerine konulan tahta sini üstünde ve tek kaptan yemek yeme kültürü vardır. Kaşıklar kapalı bir şekilde sininin çevresine dizilir, sofra çevresine uzun peşkir çekilir ayrıca sol diz üstlerine gelecek şekilde beyaz peşkirler sıralanır. Herkesin önüne bir miktar tuz konulur… Bu geleneksellik yakın zamana kadar düğün yemeklerinde ve ev davetlerinde aynen geçerli idi. Bugün bile gelenekselliği bozmamış Konya aileleri yer sofralarında ve tek kaptan yemek yemektedirler. Bu geleneksellik bizlere Mevlevi dergâhından gelen bir yarım yaşanan gelenek olarak süregelmektedir.

Ben henüz okuyamadım, ama sizlerin mutlaka bu değerli yemek kitabını okumanızı öneririm. Nevin Halıcı hanımefendinin de yeni yemek kitapları yazmasını özlemle bekliyorum.

 

 KONYA FIKRALARI

M.Zeki Dolbay’dan derleyen MUSTAFA ÖZCAN

Bir muallime yaşta sen mi büyüksün yoksa kardeşin mi demişler de “Ben büyüğüm, gelecek sene beraber olacağız” demiş.

 

***

Çok zengin bir adamın, oğluna babanın malları sana kalması için ölmesini ister misin dediklerinde, “başka birisi öldürsün de diyetini de alayım” demiş.

 

***

Eskicinin biri önündeki kelik dağarının suyunu kahve zanneden yörüğe, çiriş çanağını daldırıp vermiş, yörük içmiş, bitirmiş. Eskiciye, “Beni bilmiyor sanma kahven biraz mayhoş” demiş.

***

Hile ile bir hükümdarın kız doğan çocuğunun yerine erkek bir Çingene çocuğu koyarak kandırmışlar,  büyümüş, lalasıyla atlara binerek gezmeye giderken lalasına, “Lala, babamın atının kuyruğundan ne güzel kalbur olur” demiş.

***

Öküzün boynuzuna konan sivrisinek, “Sana ağırlık veriyorsam uçayım” dediğinde öküz “Geldiğinden haberim yoktu ki gitmeyin kaygısına düşsem” demiş.

***

Her geldiğinde hamamda bir şeyinin çalındığını iddia eden bir dervişi bir daha hamama sokmamalarını hamamcı, tellak, natırlara emreder. Derviş yine gelir, “hiçbir şeyim çalındı demeyeceğine yemin ederek hamama girer, yıkanarak çıktığında keşkülüyle kemerinden gayri bütün eşyasının çalındığını görür. Kimseye bir şey denmeyerek kemeri çıplak beline bağlayıp keşkülünü eline alarak, boynunu büküp hamamcıya “Efendim, Allah için söyleyiniz, ben geldiğimde böyle midim” demiş

***

Irmağa düşen bir çocuk kendisine darılmaya başlayan adama “Evet, beni kurtar, sonra tekdir et” demiş.

***

Tavşanın yavrusu, annesine biz mi cinsiz yoksa tazı mı diye sormuş. Annesi, yavrum cins olmaya biz cinsiz fakat Allah ne onun yüzünü bize göstersin ne bizim yüzümüzü ona göstersin” demiş.

***

Hanımı hocaya biraz sağına git deyince, hoca “Ben karanlıkta sağımı ne bileyim” demiş.

***

Efendi, uşağına, sizin köyde üzümü nasıl yerler” deyince, “senin kapının arkasında yediğim gibi” demiş.

***

Tıraş olurken berberin acemi olduğunu ve başını kestirmekte bulunduğunu gören müşteri,”Berberde berberlik yok, başım Allah’a emanet” demiş.

***

Adamın birine sevip aldığı kız için bu kara ve kuru kızı niçin aldın, dediklerinde “karaca kuraca gönlüme göre” demiş.

***

Şairin biri karşısındaki güzeli seyrederken, önüne başka birisinin karaltı ettiğini görünce “Bulut, Allah’ı seversen ay önünden şöyle dur” demiş.

***

Şairin biri kestiği karpuzun ham çıktığını görünce, “Her şeyde kara bahtım, karpuzda ak çıktı” demiş.

***

Birkaç kişi yemek yerlerken yanlarına gelen bir softayı “karnım yok” diye ısrar ettiği halde zorla sofraya oturtmuşlar. Softa bütün yemekleri yiyip bitirince cemaatten biri “Tok softa beni de yiyecek” demiş.

***

Arap’ın birine bir elma vermişler, “mektepteki çocukların en güzeline ver” demişler. Götürmüş, kendi çocuğuna vermiş. “Niçin ona verdin?” dediklerinde “Ondan güzelini göremedim” demiş.

***

Davet ettiği adamlara, çifte yemek koyan bir adama misafirlerinden biri “Aferin o kadar vakti müsait olmadığı halde güzel ve bol yemek yapmış” dediğinde, mevcut hocalardan biri “Uyuz köpeğin meydanı pak olur” demiş.

***

Ispartalı Maşallah Ali Ağa ile bir Antalyalı memleketlerinde biten şeyleri sayarak sizdeki biten şuna mukabil bizde de bu var diye konuşurken Maşallah Ali, sizin bizden fazla olarak bir boynuzunuz var” demiş.