GÖZÜNÜZ AYDIN MÜZECİLER SON SADAKA TAŞINDAN KURTULDUNUZ!

Mehmet Gündoğdu

Türkiye’deki vurdumduymazlığın haddi hesabı yok. Türkiye vurdumduymaz olursa Konya’da bu “hikmetinden sual olunmaz” dertten nasibini alacaktır.

Çoğu devlet kurumlarının yaptıkları işler göz boyamadır, yapılmayan işi yapılıyor gibi göstermektir. Küçük adamlar kocaman adamların karşısında şöyle yaptık, böyle yapacağız diye güya bilgi verirler. Kocaman adamlarla toplantılar yapılır; “Yapılacak, edilecek” denilir sonuç havanda su dövmekten öteye gitmez.

Gelelim asıl konumuza; 19- Eylül günü gazetemizin 6. Sayfasında “Son Sadaka Taşı Müze Beklemekte” başlığıyla resimli bir haber yayımlanmıştır. Adres de gösterilmiştir. Taşın önemini ve cinsinin son örneği olduğunu da bildirerek müzeciler uyarılmıştı. Hemen iki gün sonra sadaka taşı bina yıkımcıları tarafından alınıp götürülmüştür. Benim ve benim gibi düşünenler için pek hayırlı olmayan bu iş; sayın müzecilerimiz için çok hayırlı olmuştur. Altı üstü bir taşla uğraşmaktan, müzeye koymak ve onu korumak zahmetinden kurtulmuşlardır!

“İlgili müzecilerin haberi yoktur” falan diyecekseniz yanılırsınız. Çünkü bu taş bu sayfada haber yapıldı. Haydi diyelim ki ilgililer okumadılar, görmediler. Mahalle sakinlerinden birisi Konya Arkeoloji Müzesi’ne gidip durumu anlatmış ve müze ilgilisinden “Biz karışmayız, merkeze söyleyin” karşılığını almıştır. Vatandaş polisi aradıysa da polis gelmemiştir. Böylece son örnek olan sadaka taşı moloz kamyonunda yerini almıştır. Diyecek ve yapabilecek bir şey olmadığına göre; sayın müzecilerimizi kutlarım! Sağ olsunlar, var olsunlar, Gözleri aydın olsun!

Bendeniz yirmi yıl dağcılık yaptım, Türkiye’de gidip görmediğim pek az yer kaldı. Amacım spor yapmaktan çok kıyıda köşede kalmış tarihi eser ve kalıntılarını görüp, inceleyip ilgililere duyurmaktı. Dağcılık İl temsilcisi Recai Kıcıkoğlu ile birlikte pek çok tarihi eseri pek çok kez ilgililere yazılı ve sözlü olarak bildirdik. Ne yazık ki bunca yıl biz de havanda su dövmüş olduk!

Bundan yıllarca önce Mehmet Bildirici ile şehir içi gezileri yaptık, onarım gereken pek çok eski eser bulup fotoğrafladık. Mahalle içlerinde antik taşlar bulduk, bunların içinde antik mezar taşları da vardı. Bendeniz gittim Müzeler Müdürü’ne bu taşların toplanıp korunmaya alınması gerektiğini bildirdim. İlgili bir arkeolog bana ne dese beğenirsiniz? “Konya müzeye de doydu, taşa da. Sen git belediye ile görüş, sana bir kamyon versinler o taşları toplayın Büyükşehir Belediyesi önündeki boş alana koysunlar” evet, müzecilerin asli görevi bu iken ben belediye ile görüşeceğim, kamyonla taş toplayacağım… Ben de “Sağ olun, var olun, bu hiç aklıma gelmemişti!” deyip ayrıldım. Ve bu taşların kimi kayboldu, kimi moloz yığınları arasında gitti, kimi tarihi yerler de bu ilgili ilgisizler tarafından “size ömürler” oldu.

 Bu yazıyı okuyan ilgili ve ilgili ilgisiz pek çok kişi bana mutlaka kızacaklardır. Kızsınlar bu önemli değil. Benim yalanla dolanla, karalamayla işim yok. Yazdıklarım gerçektir. Tanıklarım da vardır. İlgili ilgisizlerin bulundukları makamlar da bellidir. Sevgili okurlarım biliyorum ki “Ne yazık ki Türkiye’de sistem böyle” deyip geçeceksiniz. Evet, Türkiye’de sistem böyledir ve sonuçları da ortadadır.