GELENEKSEL ORTA OYUNUNUN SON SANATÇISI

Mehmet Gündoğdu

Gençler hiç bilmezler onu, Benim gibi atmışına merdiven dayayıp hâlâ gencim diyenler, rahmetliyi çok iyi bilirlerse de; çoktan unutup gitmişlerdir. Geleneksel halk tiyatrosu sanatçısı ve oyuncu İsmail Dümbüllü aramızdan ayrılalı tam 43 yıl olmuş. 5 Kasım 1973 ten bu yana geçen bunca yıl sonra anımsayıp bir yazı yazıyorum. Unutmak isteyenler elbette unuturlar. Her ne kadar aradan 43 yıl geçse de, vefasızlık etsem de bunca hay huy içinde ismail Dümbüllü unutuldu.

1897 yılında İstanbul’da doğan İsmail Hakkı Dümbüllü askeri liseyi yarım bırakıp o zamanın ünlü tiyatro sanatçısı Kel Hasan’ın Dilkûşa Tiyatrosu’na girerek oyunlarda rol almaya başlar. Bu tiyatronun oyuncuları arasında şimdi adları sanları unutulmuş o zamanın en ünlülerinden Şakrak Şevki, Küçük İsmail, Komik Naşit, Kavuklu Hamdi de vardır. Bu ustaların arasında yetişen İsmail Dümbüllü Şehzadebaşı Tiyatrosunda önemli roller almaya başlayarak tam tekmil halk sanatçısı olur..

Türkiye için yeni bir sanat olan sinema yaygınlaşmaya başlayınca, İsmail Dümbüllü filmlerde küçük büyük roller almaya başladı. Yaklaşık ellinin üstünde filmde oynadı. Otuz kadar filmde başrol oynamıştır. Bu arada gelenekselliği koruyarak tulûlat sanatını radyo oyunlarında ve televizyonda sürdürdü. Çeşitli zamanlarda yurt içi turnelerine katıldı. 

İsmail Dümbüllü, geleneksel Türk halk tiyatrosu içinde önemli bir yeri olan orta oyunu ve tulûlat sanatının son temsilcisidir. Bu yüzden günümüzün Cannes, Altın Portakal gibi en büyük ödülü sayılan Kavuklu Hamdi’nin kavuğunu, ustası Kel Hasan’dan almayı hak etmişti. Gelenek gereği, Kavuklu Hamdi’nin kavuğu; bu kavuğu almaya hak kazananlara kuşaktan kuşağa, en usta sanatçıdan en usta sanatçıya geçmektedir. İsmail Dümbüllü sağlığında bu kavuğu Münir Özkul’a layık görmüştü. Münir Özkul, kavuğu Erol Günaydın’a vermiş ve sonra da Ferhan Şensoy, Vasfi Rıza Zobu’ya verilen kavuk en son Rasim Öztekin’dedir.

Geleneksel Türk tiyatro sanatının vazgeçilmez ve önemli ki iki kolu olan tulûlat ve orta oyunu konunun daha önce belirlenmesine karşın konuşmaların doğaçlama olarak yapıldığı bir sanattır. Örneğin tulûlat yapılırken bir destan ya da masal anlatılmaktadır. Sanatçı hiç takılmadan, ara vermeden ve yazılı bir metin okumadan bu anlatımı yapmak zorundadır. Oyuncunun başında kavuğu, elinde bir bastonu ve omuzunda büyük bir mendili vardır. Oyuncu, yeni cümlelere hazırlanmak için kısa aralar vereceğinde mendiliyle yüzünü siler ve kısa bir sürelik oyalama taktiği uygular. Erol Günaydın tulûlat yapan son dönem ustalarının sonuncusudur diyebiliriz Erol Günaydın,. bir zamanlar özellikle Ramazan aylarında bir ay boyunca televizyon ekranlarında tulûlat yapar ve beğenilerek izlenirdi.

Orta oyunu daha esnektir; oyunculara zaman tanır, izleyicilerin o andaki durumlarına göre konuşma ve hareketler çarçabuk değiştirilebilir. Orta oyununda belli bir konu vardır ama ortada uyulması gereken yazılı bir senaryo yoktur. Orta oyunu; senaryosuz, yönetmensiz, basit dekorlarla ya da dekorsuz ve tamamen doğaçlamaya dayalı bir sahne oyunudur. Orta oyununa Hacivat Karagöz ikilisinin canlı oyunu da diyebiliriz. Konu ne olursa her oyunda Hacivat Karagöz yerine bir kavuklu ile bir Pişekâr bulunur. Orta oyununun vazgeçilmez üçüncü kişisi de genellikle İbiş’tir.

Her iki geleneksel sahne sanatında da, komiklik ve izleyicileri güldürmek hedeflenmiştir. Ancak,  bu hedefin içinde; güldürmenin yanında düşündürmek, toplumun insanlarına karşı bir ayna tutmak, eleştiri sunmak ve bütün bunları güldürü içinde saklamak da vardır. İsmail Dümbüllü işte bütün bunları başarıyla gerçekleştirmiş bir sanatçıydı.

İsmail Dümbüllü’nün oyun ve filmlerini merak edenler bilgisunar sitelerinden izleyebilirler.