DEMOKRAT PARTİ…

Mehmet Gündoğdu

Türkiye Cumhuriyeti 1946 yılının 7 Ocak günü kurulan Demokrat Parti ile çok partili yaşama geçti. Parti logosu; Kuran’ı temsil eden açık bir kitap ve üstünde yer alan güneş. Kurucuları ise; CHP’den ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan. Günün koşulları çok farklıydı. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nın yaraları henüz sarılamamış, Türkiye yeni bir savaşa katılmak istenmiş, Almanların Türkiye’yi vurma olasılığı yükselmiş, kıtlıklar yokluklar halkı bezdirmiş. Burada sayamadığımız birçok olumsuz koşullarla boğuşmakta olan Türkiye Cumhuriyeti’nin başında İsmet İnönü bulunmaktadır. İnönü çok partili yaşamın önünü açmıştır. 

Demokrat Parti 1950 seçimlerinden birinci parti olarak çıkınca Genel Kurmay Başkanı seçimi geçersiz saymaya kalkışırsa da İnönü buna izin vermez.

Liberal görüşlü bir parti olarak iktidara gelen DP ilk iş olarak cumhuriyetten sonra Türkçe okunan ezanı yeniden Arapça okutmaya başlayarak birtakım siyasi dincilere yeşil ışık yakmakla kalmamış, temiz ve saf halkın dini duygularını da siyasete alet etmiştir.
DP’nin gerçekten özgürlükler ve demokrasi getireceğini sanarak oy veren aydınlar gerçekleri görmeye başladıklarında çok geç kalmışlardı. Özgürlük ve demokrasi şöyle dursun; gazeteciler, aydınlar, muhalifler hapishanelere atıldı. Yandaş basın ta o zamanlarda yaratıldı. Nerede cumhuriyet düşmanı, toprak ağası, tarikat mensubu, savaş zengini, kurnaz işadamı varsa DP kanadı altında toplandılar. ABD. Marshall yardımları altında gelişmemiş ülkelere karşılıksız paralarla yardım etmeye başlayınca, Türkiye’de bu yardımlardan pay aldı. DP ilk hatasını bu yardımları kabul etmekle yaptı ve Türkiye’nin dışa bağımlılığının önünü açmış oldu. Bu paraların yarısı yol yapımına harcandı, yarısı da partizan görünen köylülere, toprak ağalarına ve yandaş işadamlarına peşkeş çekildi. Marshall yardımlarının arkasından ABD Türkiye’ye borç vermeyi teklif etti. Hükümet bu sefer dışarıdan borç almaya başladı. DP ikinci büyük hatasını yaparak Türkiye ekonomisindeki gelişmelerin önünü kesmiş, üretimsiz tüketici toplum olmanın yolunu açmıştır. Borç paralar da yatırımlara değil, şu ya da bu şekilde yandaşlara peşkeş çekildi. Daha önce NATO’ya alınmayan Türkiye, Kore’ye asker göndermek karşılığında NATO’ya katıldı. Böylece DP üçüncü büyük hatasını yaparak hem ekonomik hem askeri yönden Türkiye’nin elini kolunu bağlamış oldu. Bundan böyle ortada tam bağımsız bir Türkiye devleti yoktu.

Adnan Menderes’in başında bulunduğu hükümet şiştikçe şişti, şımardıkça şımardı, halkı koyun sürüsü yerine koyarak “odunu aday koysam seçtiririm” demeye başladı. Yolsuzluk ve rüşvetlerin, yasadışı işlerin önü açıldı. Üstüne bir de Adnan Menderes’in sevgilisi eklendi. O zaman kaset falan olmadığından şantaj da yapılmadı. Kışla, cami ve okul siyasete bulaştırılınca iş çığırından çıktı. Halk senden- benden diyerek bölündü…

Bu konular günlerce yazılsa en az iki üç kitap birden ortaya çıkar. Sonunda asker ve öğrenciler bu olumsuzluklara tepki vermeye başlayınca ortalık iyice karıştı. DP seçime gitmiyor, baskıdan vazgeçmiyor, olumsuzlukları düzelteceğine her gün ortaya yeni bir sorun çıkarıyor. İnönü gibi bir eski asker ve devlet adamı taşlatılıyor…

Sonunda ordu 27 Mayıs darbesi yapılarak üç kişiyi idam ediliyor, çoğu sonradan af edilecek olan bir sürü suçlu ceza görüyor. Böylece DP kendi başını yakmakla kalmıyor Türkiye’nin başını da yakıyor. Sonuç ne oldu? Bu da ayrı bir konudur ve halen tartışılmakta.

Sonraki partiler de siyasal dinciliği ve üç idamla sonuçlanan 27 Mayıs’ı kullanarak epeyce prim kazandılar, uzun yıllar iktidar oldular. En sonunda da AKP, DP’nin devamı olduğu iddiasıyla oy toplayıp üç kez üst üste iktidara geldi.

Yazarla iletişim GSM: 05053214840