Dün Çanakkale Zaferi’nin 99.yıldönümüydü. Etten duvar örerek düşmanı Çanakkale’ye geçirmeyen kahramanların kanlarıyla tarih yazdırdığı bir zaferin kazanıldığı, asla unutulmaması gereken bir gün. Kimileri bu tarih destanının içine ruhanileri falan karıştırsalar da, bu topraklarda kanın oluk- oluk aktığını da hiç kimse unutmasın.
Dağda bayırda, köyde şehirde henüz bıyığı terlememiş gençlerin cepheye sürülüp feda edildiği o günleri, savaş yüzünden üst üste mezun veremeyen okulları, bir Türk’ün yüz düşmana bedel olduğu; Seyit Onbaşı gibi gönül kahramanlarını unutmak tarihe nankörlük olur. Onun için sınırları kanla çizilmiş bu vatanın bizlere nelere mal olduğunu unutmadan yaşadığımız toprakların değerini bilelim. Bölmeyelim, bölünmeyelim, oyunlara gelmeyelim. Çanakkale Savaşları sonrasında, Birinci Dünya savaşı ve arkasından gelen kurtuluş Savaşı sırasında emperyalistlerin, gözü doymaz kapitalistlerin oynadığı oyunlar bugün yeniden oynanmak isteniyor. Birliğimiz dirliğimiz bozulursa, bölünmeden ayrılmadan yana olursak aynı felaketleri yeniden yaşarız. Dünya yeniden kan gölüne döner.
Şimdi sizlere Çanakkale’de yaşanmış kısa bir destan anlatacağım.
Konya’da Mevlana Müzesi önünde sokakları süpüren birisi bu olayın kahramanlarından birisidir. “Çanakkale’de savaşıyoruz. Denizde parıltı, ışıltı ya da ne olduğunu bilemediğiniz bir şey görürseniz hemen ateş yağmuruna tutun diye bize bir emir geldi. Gece gündüz gözümüz denizde. Bir manga asker sahilde gece nöbeti tutuyorken gözümüze bir şeyler ilişti. Ne olduğunu anlayamadık, ama emir olduğu için başladık ateş etmeye. Biraz sonra bu kurşun yağmurunun altında, denizin içinden bir beyaz bayrak göründü. Ateşi kestik. Bir de baktık ki bir düşman denizaltısı suyun yüzüne çıkmaya başladı. Denizaltından çıkan yüz kadar düşman elleri havada bize teslim oldular. Bu durumu komutanlarımıza bildirdik. Bizim mangaya ödül olarak birkaç ay memleket izni verdiler. Ben de Konya’ya geldim. İznim dolunca arayıp soran olmadı, böylece yeniden cepheye gitmedim. Savaş bitince herkes madalya aldı ama cepheye dönmediğim için bana madalya vermediler. İşte; bir Türk, yüz düşmana bedel sözünün kahramanları bizim bu mangadır.”
Savaşlar anlatılmayla bitmez. Anlatılamaz da bunu ancak savaşı yaşayanlar bilir. Merhum Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitlerine isimli şiirinde bu kahramanlık destanını çok edebi ve çok duygusal olarak anlatmıştır. Biz şimdi bile bu şiirin onda birini bile yazamayız. Çünkü o akan kanların acısını yüreklerimizde, iliklerimizde duysak bile o günleri yaşamadık. Yazabilirsek bile de bu şiirler ancak hamaset tüten kahramanlık şiirleri olmaktan öteye gidemez.
Hangi savaşta, hangi cephede olursa olsun; isimleri, ırkları, mezhepleri, inançları ne olursa olsun bu vatan topraklarını kanlarıyla koruyanların yattıkları yerler nur gölü olsun. Her birine minnet ve gönül borcumuzun yanında bir de can borcumuzun olduğunu sakın unutmayın.