BÜYÜDÜK MÜ, KÜÇÜLDÜK MÜ?

Mehmet Gündoğdu

Son yıllarda Türkiye ekonomisinin sıcak paraya göre ayarlandığını, ekonomik bütün çarkların bu ayarla döndürüldüğünü herkes biliyor. Yazılı basında olsun, görsel basında olsun ekonomistlerin çok sıkça dile getirdikleri konu budur.

Rakamlarla uğraşmak her zaman kafamızı karıştırır. Kafa karıştırmadan söylemek istediklerimi en kısa yoldan anlatmak istiyorum.

Ekonomik veriler 2002 yılından bu yana düşündürücü boyutlar sergilemektedir. Bu verilere göre; üretim ve dış satım düşmüş, dış alım yükselmiştir. Cari açık ve dış ticaret açığı yama tutmaz hale geldiğinden 2013 bütçesi hatırı sayılır bir açık vermiş, 2014 bütçesinde bu açığın vergi ve cezalarla kapatılması düşünülmüştür.

Yeni yılın ilk gününde gazeteler, vergi ve cezalara gelen artışları baş haber yaptılar. Ayrıca hükümetin iğneden ipliğe her şeye zam hazırlığı yaptığı da gündem oluşturdu. Asgari ücrette küçük artışlar yapıp iğneden ipliğe zam ve vergi koyarak kaşıkla verip kepçeyle alınıyor.

6o milyar dolar cari açık olduğu, devletin 60 milyar da devlet tahvili ile borçlu olduğu biliniyor. Hükümetin çoğunu yabancılara ya da yabancı ortaklı şirketlere sattığı kurum ve kuruluşlar da Türkiye üstünden kazandıkları paraların çoğunu yurt dışına, kendi ülkelerine çıkarıyorlar. Bundan başka cemaat eliyle kurulmuş ya da cemaate yakın ticari şirketler, kuruluşlar var ve bunların kazandığı paraların çoğu da yurt dışına çıkıyor. Sözün kısası Türkiye’de sıcak para suyunu çekmiş durumda. O zaman devletin yapacağı tek şey; ekonomideki bu dengesizliğin bedelini vatandaşlara yüklemek. Öyle de oluyor. 

Bir ülke ekonomisinin sağlıklı olabilmesi için genel kural; dengeli üretim, dengeli tüketim ve ulusal kazancın adaletli olarak halka yansıtılmasıdır.

Bizde özellikle tarımda dengeli bir üretim şöyle dursun dengesiz üretim de yok. Tüketim dengesi borçlu yaşamaya alıştırıldığımızdan zaten çığırından çıktı. Adaletli paylaşım ise zaten hiç olmadı. Resmi verilere göre; enflasyon yüzde 7 olarak açıklanıyor ama gerçekte ise yüzde 20lerin üzerinde olduğunu herkes biliyor.

Geçen yılki bütçenin açık vereceği yılın ilk günlerinde belli olmuşken, bu açık yeni yılın bütçesiyle birkaç misli daha artacakken devlet bütçesinin nerelere harcandığı bilinmezken hâlâ büyüyen Türkiye’den söz ediliyor. Üstelik devletin denetim organı Sayıştay bu hesapların kontrolünü yapamazken, Türkiye’nin büyüdüğüne inanan olacak mı? Bilmiyorum. İster inanın ister inanmayın ama tam aksine Türkiye gün geçtikçe küçülüyor, iflasa doğru gidiyor.

Oysa 1950’ye kadar Osmanlının bütün borçları kuruşu kuruşuna ödenmiş, fabrikalar üretim yapıyor. Vagonlarımızı kendimiz yapıyoruz, uçak fabrikamız var, Hollanda’ya 10 tane yerli yapım uçak satmışız. Enflasyon neredeyse sıfır düzeyde, çünkü paramız değerli. Ve devlet kasasında tonlarca altın istiflerimiz var.  Şimdi 1950 Türkiye’siyle 2014 Türkiye’sini bir karşılaştırın bakalım. Büyümüş müyüz, küçülmüş müyüz siz karar verin.
Niye böyle oldu? 1950 seçimleriyle iktidara gelen DP devlet hazinesindeki altın istiflerini ne yaptı? ABD’nin Marshall yardımlarından sonra borçlanmalar ve dışarıya bağımlılık başladı. Şimdi Türkiye borç içinde yüzüyor. Bu durumlardan kim ya da kimlerin sorumlu olduğunu bilenler bilmeyenlere anlatsınlar.

Yazarla iletişim GSM 05053214840