Sarıoğlan’dan Aladağ tarafına doğru dönülürse önünüze ilk gelen kasaba Armutlu’dur. Hamzalar’ın altından dolaşıp dağların, kayaların içine bir daldınız mı; çıkmak zor, çıkamazsınızda.
Atları uçurum olan tepelerin; yamaçların üstü alabildiğine kayalık, doğa alabildiğine vahşi. Gerçekten kalem yazmaz güzelliklerle dolu buralar. Volkanik kaya kütleleri kalkerli, tüf, bazalt… Doğa coğrafyası burada tabakalar halinde kayaçlar oluşturmuştur. Dağların böğürlerinde irili ufaklı sayısız mağaralar var. Mağaraların çoğunda sarkıtlar oluşmuş ki görmeye değer. Belki insanların mekaânı da oldu bu mağaralar kim bilir? Ama bu mağaralarda hiç insan izi yok. Yüksek tepelerden vadinin içine inildiğinde, Tat ini diye bilinen olağan üstü güzel bir mağara dikkat çekiyor. Mağaranın içinde su kaynıyor, ayrıca bir doğal su tüneli bulunuyor, ucunun nereye gittiği belli değil. Çok çukurda ve iki katlı olan mağaranın içi yemyeşil, sular
Şırıl- şırıl, kuşlar cıvıl- cıvıl, Her şey doğanın şaheseri burada ve her şey doğal. O kadar çok sarkıt-dikit var ki doğanın bu yaratıcı hünerine şaşarsınız.
Daha aşağılarda, dere kenarında eski bir Selçuklu hanı ve köprü bulunuyor. Anlatılanlara göre; buralar deve yoluymuş. Hem yörükler hem mal taşıyan deve kervanları bu güzergâhtan geçerlermiş.
Bu dereler Göksu’ya karışan küçük kollar. Dere içinde balık bulunuyor. İlerilerde iki tane de balık üretim çiftliği ve lokantası var.
Armutlu’yu ilk yazıp, belgelerle kitaplaştıran sayın Prof. Dr. Yusuf Küçükdağ’dır. Sayın Yusuf Küçükdağ, Armutlu isimli kitabından özet şeklinde, çok kısa bilgiler vererek Armutlu’nun tarihini ve halkını tanıyacaksınız.
“… Armutlu köyü bu adı Bozulus Türkmenleri’nin “Armutlu cemâatinden ayrılan bir kol tarafından kurulduğu için almış olmalıdır… Armutlu Cemâati’nin, 17. yüzyılda bile konar-göçer olarak yaşadıkları ve bu yüzyılın sonlarına doğru Turgud ve Kureyşözü kazalarına iskân ettikleri görülmektedir… Armutlu Türkleri, yöreye geldikleri zaman antik dönemden beri kullanıldığına daha sonra değinilecek olan eski mezarlığın yakınındaki höyüğün batı bitişiğine ilk köyün evlerini inşa etmişlerdir… Sonuç olarak Armutlu Aşireti, hâlen köylerinin bulunduğu yöreye geldiğinde, bu mevkide Bizans döneminden kalma kullanılabilecek durumda ne bir köy ne de karşılaştıkları bir insan vardı. Bu yüzden kendilerine en uygun yere köylerini kurarak yerleşik hayata geçmişler ve daha sonra savunması kolay olan, şimdiki köyün bulunduğu yere köyü nakletmişlerdir.”
Yine aynı kaynak kitaptan Armutlu’nun Türkler’den önceki tarihine kısaca bakmakta yarar var.
“Armutlu’nun içinde bulunduğu bölgenin en eski halkı Luwiler’dir. Bunlar Avrupa kökenli olup M.Ö. 3. binyılda buralara gelmiş, Helenistik döneme kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Luwiler daha sonra buralarda hâkimiyet kuran Hititler, Frigler, Asurlular, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar’la kaynaşarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Demek ki sanıldığı gibi Türklerden önce buralarda yaşayanlar Roma, Bizans veya Rum asıllı değildir. Konya ve çevresine Rumların ticaret yapmak maksadıyla gelip yerleşmeleri çok eski olmayıp M.S. 2. yüzyıldadır… Armutlu toprakları üzerinde yerleşimin tarihi M.Ö. 4. yüzyıla kadar götürülmektedir. Oysa Armutlu’nun da içinde bulunduğu İsaura tarihi, bundan daha çok eskilere, M.Ö. 3. bin yıla kadar gitmektedir… Armutlu Türklerden önceki esas tarihi, bilim adamlarının höyüklere yapacakları kazılar sonucu gün yüzüne çıkacaktır…”