Osmanlı’nın hüküm sürdüğü topraklarda acı savaşlar yaşanılmışken ve hemen arkasından Anadolu topraklarında tarihte eşi görülmemiş bir Kurtuluş Savaşı yapıldı. Dumlupınar’da, Kütahya’da, Kocatepe’de, Tınaztepe’de insan kanı sel olup günlerce akmıştır. Abartma sanılmasın, hikaye sayılmasın, daha korkunç gerçekleri savaş gazilerinin dillerinden çok dinlemişimdir. Yunanlı’nın yaptığı iğrençliklerin hiçbir insanlığa sığmadığını biliyoruz. Bunları anlatmaya ne dil yeter ne de en usta kalem sahiplerinin yazıları. Ve bu savaşlarda niceleri vatan için kanını, canını feda etmiş; niceleri vatandan başka hiçbir şey düşünmeden düşman üstüne atılmıştır. Bugün hamaset yapmak kolay, “vatan- millet- Sakarya” demek kolay, oysa; savaşların o korkunç acılarını yaşayanlar için her şey zordu. Acıları ancak yaşayanlar bilir, ötekiler “vah-tuh” deyip unuturlar.
Balkanlar’da ve Çanakkale Savaşları sırasında büyük kahramanlık gösteren 70. Alay, Mondros sonrasında İzmit’e çekilmiştir. Kurtuluş Savaşı hazırlıkları sırasında 70. Alay komutanı hem İstanbul’a hem de Milli kuvvetler’e hoş görünmek için kaypak davranmaktadır. Tabur komutanlarından Hafız Halit, alayın büyük bölümünü kaçırarak Mustafa Kemal Paşa’nın emrine vermiştir.
Hafız Halit Çanakkale’de savaşırken eşi ölmüş, 8 yaşındaki kızı Nezahat öksüz kalmıştır. Hafız Halit öksüz kızı Nezahat’e bakacak kimsesi olmadığından kızını cephede büyütmeye başlar. Öksüz Nezahat askerlerle birlikte eğitimlere katılır, ata binmeyi, silah kullanmayı ve savaşın en ince ayrıntılarını öğrenir. 12 yaşında Onbaşı rütbesiyle Kurtuluş Savaşı’na katılıp fiili olarak savaşır. En umutsuz anlarda askerleri heyecana getirir, cesaretin sıfırlanıp ölüm korkusunun başladığı anlarda en öne geçerek askerleri hareketlendirir, cesaretlendirir. Savaştan sağ salim çıkmayı başarır.
Büyük Millet Meclisi’nin 30 Ocak 1921 günlü toplantısında Nezahat’a ilk İstiklal Madalyası verilmesi önerilir. Bu öneri tartışmaya açılır ve bir milletvekili tarafından Nezahat’a ilk kez mirmirman (kadın paşa) rütbesi verilmesi önerilir. Uzun tartışmalardan sonra, Nezahat büyüyünce çeyizinin hazırlanmasına ve hediyelerle onurlandırılmasına karar verilir. Ancak meclisin verdiği bu karar unutulur gider.
Ekim 1967 tarihli Hayat Tarih Mecmuası’nda “Kızlı Alay” başlığıyla bu olayı anlatan Sadi Borak, hem Nezihat ile hem de babası Hafız Halit’le görüşür. Sadi Borak bu konuyu sorunca Nezahat hanım; “Ben o zaman çocuktum. İçimden gelen bir sese uyarak yurt müdafaasına katıldım, kan ve ateşle boğuştum. Meclis, beni İstiklal Madalyasına veya çeyize lâyık görmüş. Sonradan unutulmuş olmasına rağmen, yine de teşekkür ederim. Şimdiye kadar bu hususta hiçbir hatırlatmada bulunmuş değilim.”
Bu topraklar için can verip şehit olanlar da, savaştan gazi olarak dönenler de, cephe gerisinde akla hayale sığmaz fedakârlıklar yapanlar da madalya ve rütbeyi, gazi aylığını değil Nezahat hanım gibi hep vatanın kurtuluşunu düşünmüşlerdir. Hepsi nur içinde yatsınlar, hepsinin ebedi mekânları cennet olsun. Onlara ne kadar minnet duysak da az gelir.
Yararlanılan Kaynaklar:
*Zabıt Cerideleri, cilt:7, sayfa: 536
*Hayat Tarih Mecmuası, sayı:9, Ekim 1967