Bütün dinlerde olduğu gibi İslam dininin temelinde dayanışma ve yardımlaşma vardır. Hiçbir din israfı, gösterişi, fazlasıyla mal mülk edinmeyi, dünyaya ve dünyalıklara fazlasıyla düşkün olmayı öğütlemez. İslam dininin temel kuralları da böyledir. Bu sayılanların bütünü İslam dinince yasaktır, haramdır.
Kapitalist toplum içinde; üretime değil, tüketime pompalanan günümüz insanlarının ne gözleri doyuyor ne karınları. Bir tüketim çılgınlığı bunun yanında da bir israf bolluğu almış başını gidiyor. Taksitlerle kredilerle falan her şeye kolay sahip olmak isteği ile bunun yanında da komşuya kıskançlık olan “onda var da ben de niye yok?” telaşı kamçılandıkça kamçılanıyor. Oysa hiçbir peygamber mallı mülklü değildi ve olmamıştı.
Oysaki Kuran’da tanıtılan bir Müslüman’ın iki takım giysisi olur. Biri günlük, biri düğün bayramlık. Üçüncü giysi mekruh yani hoş değildir. Dördüncü beşincisi ise haramdır. Çünkü bu fazlalık yoksulun hakkıdır ve ona verilmelidir. Gerisini siz düşünün.
Zaten esas olarak İslam düzeni bir tür komündür. Yani; ortaklık ve yardımlaşma ile çalışılarak, toplum içinde adaletli paylaşımın yapılmasını sağlayan bir ekonomik sistemin uygulanmasıdır. Böyle bir sistemde mal mülk edinme sevdası olmaz, mal mülk kavgası ve kişiler arası gelir edinme yarışı olmaz, aç yatan insan olmaz, hırsızlık ve yolsuzluk zaten olmaz. Uygulanabilindiğinde en insancıl, en güzel sistem böyle bir sistemdir. Ama yeryüzündeki bütün savaşların, kötülüklerin, kavgaların ve olumsuz her şeyin özünde hep sahiplenme, çok kazanma, biriktirme isteği vardır. Bütün kötülükler bu isteklerin sonucunda ortaya çıkar.
Kuran’ın Humeze Suresi bakınız ne diyor? “…Onlar ki bir mal toplamış ve onu saymaktalar. Sanırlar ki malı kendilerini ebedileştirmiştir. Hayır, ant olsun ki o Hutame’ye atılacaktır. Bildin mi Hudame nedir? Allah’ın tutuşturulmuş ateşi. Ki işler yüreklere. O ateş, onların üstüne kapatılacaktır, mutlaka uzatılmış sütunlar içinde.”
Bakınız burada çok önemli bir şey var. Ayet, haram helal diye ayırt etmiyor. Gereğinden fazla mal ve para biriktiren; helal yol ile biriktirmiş ve kazanmış olsa bile ayet “onlar ateşe atılacaklardır” diyor. Helal biriktirmenin cezası böyleyse ya haramın ki nasıl olacak? Bu aç gözlüler, bu dünyalık süslere aldananlar; işin burasını hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa “Allah af eder” diyerek kendilerini mi avutuyorlar? Bunu ben bilemem. Yalnız çok para haramsız kazanılmaz. Kazanıldıysa bunda yoksulun hakkı var demektir. Böyleleri “Yanıma kul hakkıyla gelme, başka günahları affedebilirim ama kul hakkını asla affetmem” mesajını veren Yüce Rabbin huzuruna nasıl çıkacaklar? O huzurda dalavere yok, kandırmaca yok. O huzurda yalnızca Hakkın, hakkı ve adaleti vardır.
Günümüzde bu yardımlaşma var mı? Evet, var. Karşılığı yardımlaşmadan öte, çıkar hesaplarına dayalı bir yardımlaşma var. Kurban derilerinin nerelere gittiği belli olmazken, birçok vakıflara, derneklere, cemaatlere, basın yayın kuruluşlarına akan paraların nerelere ve kimlere gittiği belli olmazken adına yardımlaşma denilen bir yer değiştirme, bir el değiştirme var.
Osmanlı’nın son dönemlerine kadar işleyen sokak başlarındaki sadaka taşlarına gizlice para koyup, yoksulların gizlice aldıkları dönem bitmiştir. Köylerde mahallelerde perşembelik denilen yardımlaşma bitmiştir. Her mahallenin kendi yoksulunu aç bırakmadığı zamanlar çoktan tarih oldu. Çünkü hızla her şey sıfırlanıyor. Çünkü bu sıfırlamanın içinde insanlık da kendi payına düşeni kapmaya başladı.
Geçenlerde yazmıştım. Okumayanlar okusun. Maun Suresi ayetlerinde ise böyleleri, Kuran’ın tanımladığı gerçek Müslüman bile değillerdir. Bunlar benim fetvam ya da kişisel görüşüm falan değil. Benim böyle bir yetkim de yok, hakkım da. Bunu Kuran ayetleri söylüyor. Bu sureleri Birer kere okuyup, biner kere düşünmeli.