“Şiiri ayağa düşüren adam “ olarak eleştirilip, şairliği bazılarınca küçümsenen; Türk şiirine hem öz hem biçim bakımından yenilik, ses, soluk getirmiş olan Orhan Veli Kanık aramızdan ayrılalı tam 66 yıl olmuş. 36 yıllık kısa yaşamına 6 şiir kitabı, 12 çeviri yapıt, pek çok düzyazı ve eleştiri yazılarıyla çok şeyler sığdırmış olan Orhan Veli, şiirseverlerin baştacı şairlerinden olup, bazı şiirleri de ezgilenmiştir.
Yaşamı ve şiirleri kadar ölümü de bir garip Orhan Veli, Ankara’da karanlık bir sokakta belediyenin açtığı korunaksız, uyarısız bir çukura düştükten iki gün sonra İstanbul’a geldi. İki gün sonra da, bir arkadaşının evinde yemek yerken beyin kanaması geçirip komaya girdi. Ancak, doktorlar beyin kanamasını bilemeyip alkol koması tedavisi yaptıkları için Orhan Veli Kanık 14- Kasım- 1950 günü bu dünyadan ayrıldı. Bizde hep var olan karalama ve çamıur atma geleneği vardır ya; Orhan Veli’ye “Sarhoş gidi. Herif sarhoş dolaşırken lağım çukuruna düşüp öldü.” Diyenler oldu ve hâlâ diyenler var.
1914 yılında İstanbul’da doğan Orhan Veli, 2 yıl felsefe oluyarak okuldan ayrıldı. PTT Genel Müdürlüğü’nde bir süre çalıştıktan son askerliğini yaptıktan sonra MEB Tercüme Bürosu’nda çalışırken, kurun yönetiminin değişmesi üzerine istifa etti. 1936 yılında okul arkadaşlarıyla birlikte Sesimiz drergisini kurdular. Daha sonraları Ankara’da Yaprak dergisini 28 sayı çıkarabildi. Bu dergi uzun süre yaşayabilseydi edebiyat dünyasınında yeni çığırlar açacaktı. Tek yaprak iki sayfalık bu dergi sanıldığı gibi gül- bülbül aşkı, rakı- şarap edebiyatı yapmadı ve toplumsal konulara ağırlık vererek 28 sayı yaşayabildi. Yaprak dergisinin kopyalanmış birkaç sayısı belgeliğimdedir.
Orhan Veli’nin ilk kitabı, lise arkadaşları olan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat’la birlikte 1941’de yayımladıkları Garip isimli şiir kitabıdır. Böylece, şiir dünyasına garip akımı diye yeni bir akım girmiş oldu ve bu üç şaire de garipçiler denildi. Garipçiler konularını günlük yaşamın içinden almışlar ve o güne kadar şiirlere girmemiş konuları şiirin içine katmışlardır. Oysa o güne kadar pek çok konu “avam işi ve banal” olarak görüldüğü için edebiyata da, şiire de katılmamıştı. Oysa Orhan Veli ve garipçilerin hedefleri “edebiyatı, edebiyattan kurtarmak”tı. Orhan Veli kısacık yaşamında bu hedefe ulaşabildi.
O yıllarda edebiyatçıların toplandığı ve Şair Mehmet Sıtkı Akozan’ın “Sanmayın avare bülbüller gibi güllükteyiz- Biz yanık bir kor gibi sabah akşam küllükteyiz.” Dediği ve adına dergi çıkarılan Küllük Kahvesi Orahan Veli’nin de vazgeçilmez uğrak yerlerindendi. Küllük, papirüs gibi adına dergi çıkarılmış edebiyatçıların toplantı mekânları dönemin edebiyat akademisi gibiydi. Buralara her gelen ünlü ünsüz herkes bir şeyler öğrenmeden kalkıp gitmezdi. Orhan Veli’de İstanbul’da bulunduğu zamanlar Küllük kahvesi’nden çıkmazdı.
Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba üçlüsünün şiirlerini ilk kez ortaokul sıralarında okudum. Bu üçlü beni çok etkilediler. Bu etkileşimden dolayı hece ölçüsü şiirlerden ölçüsüz şiirlere geçtim. Yeterince duygulanamadığımdan mıdır, düzyazıya ağırlık verdiğimden midir uzun yıllardır şiir yazamadım ya da yazmıyorum. Ama o yıllardan bugüne şunu düşünmekteyim, Bu üçlüyle aynı yıllarda yaşasaydık çok güzel bir dostluk kurardık. Çünkü bu üçlü kendime en çok yakın bulduğum şairlerdendir. Bu üçlü şiiri belli kalıplardan çıkarmışlardır bu bir. İkincisi; sözcük oyunları yapmadan, sözcük kalabalığına kaçmadan duygu ve düşüncelerini içten, en yalın biçimde şiire dökmüşlerdir. Üçüncüsü; o zamana kadar şiirin içine girmeyen ve avamlık, basitlik, şiire girmeye lâyık olmaz diye bilinen konuları şiirin içine katarak günlük yaşamı şiirleriyle içiçe geçirmişlerdir. Orhan Veli’nin Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le birlikte yayımladıkları Garip isimli şiir kitabından başka; Vazgeçemediğim, destan Gibi, Yenisi, Karşı isimli şiir kitapları vardır. Düzyazı ve kısa öyküleri de ayrı basımlar halindedir. Şimdilerde Toplu Şiirleri adı altında basılan bu kitapları mutlaka okumanızı öneririm. Özellikle gençler okusunlar.