AŞIR AYI, AŞURE GÜNÜ

Mehmet Gündoğdu

Hicri Muharrem ayının onuncu günü aşure günüdür. Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayı halk arasında aşır ayı olarak bilinir. Kuran'da yazılı olmamasına karşın bazı hadis ve anlatımlara dayanılarak bütün Müslümanlar tarafından bu ay baştan sona kutsal ay olarak kabul edilir. Bütün Sünni mezheplerin yanında;  Şiiler, Caferiler, Alevi ve Bektaşiler için de bu ayın özel bir önemi vardır.

Bu özel gün ve ayın çok eski anlatımlara dayanan bir geçmişi vardır. Peygamberin torunu Hüseyin Muharrem ayının onuncu günü şehit edilmiştir. Şiiler bu yüzden Muharrem ve Safer aylarını yas ayları olarak bilirler. Bu iki ay arasında düğün ve eğlence yapılmaz. İki ay boyunca özel yas toplantıları yapılıp mersiyeler okurlar. Caferi ve Şiiler bir top zincirle kendi sırtlarına vurarak yas tutarlar. Alevi ve Bektaşi olanlar; bu yas ayları sırasında bıçağa el sürmezler, kurban kesmezler, et yenmez, hiçbir canlıya eziyet etmezler. Kişi bedeninin maddi ve manevi bütün unsurlarıyla yas orucuna girer. 12 gün süren bu orucun ardından içine 12 malzeme katılmış aşure çorbası pişirilip bütün herkese dağıtılır.

Sünni mezheplerden olanlar ise Muharrem ayının onuncu günü ve sonrasında kırk ayrı malzemeden yapılmış aşure çorbası pişirip çevrelerindeki herkese dağıtırlar. Bu gelenek Türkiye'de ve bazı Müslüman ülkelerinde süregelmektedir. Muharrem ayında onuncu gününde yaşandığına inanılan dinsel içerikli bazı olaylar vardır. Tamamen anlatılara ve söylencelere dayalı olarak Âdem peygamberin tövbesinin Allah tarafından kabul edilmesi, İdris peygamberin diri olarak göğe yükselmesi, İbrahim peygamber ateşe atıldığında ateşin yakmaması, Eyüp peygamberin hastalıktan kurtulması, Musa peygamberin Kızıldeniz'i  geçip halkını kurtarması, Yunus peygamberin balığın karnından çıkması, İsa peygamberin Allah tarafından göğe çekilmesi, Yakup peygamberin Yusuf'a kavuşması, Nuh peygamberin tufandan kurtuluşu… Bu olayların bütününün Muharrem ayının onuncu günü olduğuna inanılmaktadır. Sünni Müslümanlar aşure gününden bir gün öncesinden veya bir gün sonrasından başlayarak üç gün oruç tutmaktadırlar.

Aşure çorbasının yapılış nedeni Nuh tufanı ile ilgili söylenceye dayandırılır. Söylenceye göre; Nuh peygamberin gemisi azgın ve dalgalı sularla günlerce boğuştuktan sonra, Nuh peygamber bir güvercin kuşunu havaya salmış. Bir süre sonra kuş ağzında zeytin dalıyla geriye dönmüş. Böylece tufanın bittiğini ve karaya yaklaştıklarını anlayan Nuh peygamber geminin ambarlarında kalan yiyecekleri bir araya getirip karıştırarak çorba pişirmiş. Bizim aşure çorbası dediğimiz çorbanın söylencesi böyledir.

Eskiler, "Aşure aşı pişmeyen evin ocağında kırk gün domuz eti kaynar" derlerdi. Onun için halkımız insanları aşure çorbası pişirip komşulara dağıtmaya çok önem verirler. Hatta aşure yapamayan aileler bu geleneği helva ekmek falan dağıtmakla sürdürmüş olurlar.

Şunu gözden kaçırmamak gerek ki; Kuran'da bu ayla ve bu uygulamalarla ilgili özel bir ayet yoktur. Şimdiye kadar anlatılanlar, yazılanlar falan hep söylentilere dayanmaktadır. Halkımız, yardımlaşma ve paylaşma duygularından dolayı aşure gününe fazlasıyla önem verip benimsemiştir. Yüzyıllardan bu yana gelenek haline gelen aşure çorbası pişirip dağıtma geleneği eskisi kadar ilgi uyandırmasa da yine sürüp gidiyor.