AKŞAM OLDU HÜZÜNLENDİM BEN YİNE!

Mehmet Gündoğdu

Sanat dünyamızdan iki yıldız daha kaydı. Hüzün doluyum ama ne yazık ki “kavanoz dipli dünyanın” yasası böyle. Her ne kadar “derbent dereleri dar geliyor- vadesiz ölümler zor geliyor” diye türküler mırıldansam da daha çok hüzünlenmekten başka bir işe yaramıyor. Ne yazık ki Her akılın, her canlının, her teknolojinin, her türlü gücün ölüm karşısında boynu kıldan incedir. 

Önce ünlü gülmece çizeri Bedri Koraman, hemen bir gün sonra da ünlü ses sanatçısı Behiye Aksoy, vadesi dolan her canlı gibi bu dünyadan ayrılıp gittiler. Her ikisinin de; sanatlarıyla, düşünceleriyle, yaşam tarzlarıyla ve arkalarında bıraktıklarıyla yerleri doldurulamaz. Bedenen aramızdan ayrıldılar ama hep gönlümüzde olacaklar, hep onları anımsayıp “vay gidi dünya vay” diyerek hüzünleneceğiz. Ruhları şen, ebedi mekânları cennet olsun. Yeri doldurulamaz her iki sanatçımızın yakınlarına ve sevenlerine sabır ve baş sağlığı diliyorum. Bazılarınız bu yazıyı okurlarken “vah- tüh” edebiyatı yaptığımı sanabilirler. Ya da bu yazıyı “her ünlü sanatçıların ardından yazılmış beylik bir yazı” olarak algılayabilirler. Bütün içtenliğimle söylemek isterim ki böyle değil. Çünkü benim ve yaşıtlarımın iç dünyalarında her iki sanatçımızın özel bir yeri vardır. Çünkü bizler bu merhumlarla güldük, eğlendik, hüzünlendik.

YAŞAMI ÇİZEN ADAM, BEDRİ KORAMAN

Bedri Koraman oturduğu yerden, konular bulup çizen birisi değildi. O; partilerin önemli toplantılarını, liderlerin açık hava konuşmalarını yerinde canlı olarak izler sonra da karikatürlerini çizerdi. Bedri Koraman ile ilk kez yüz yüze 1979 yılında bir seçim öncesi açık hava toplantısında tanıştım.  Boş olan beş milletvekilliği için seçim yapılacaktı. Seçim yapılacak illerden biri de Konya. Demirel’in seçim çalışmaları son derece hızlı ve yoğun, bir hafta boyunca Konya ilçelerinde konuşacak. Ben Cumhuriyet ve Konya’nın Sesi gazetelerinin temsilcisi olarak Demirel’in bütün ilçelerde yapacağı açık hava konuşmaları yerinde izlemekle görevliyim. Seydişehir’de Demirel’in konuşmasını izledikten sonra hemen PTT’ye koştuysam da benden önce İstanbul habercileri sıraya girmiş. O yıllarda birçok ilçede henüz otomatik telefon sistemi yok; manyetolu telefonla aradığın numarayı santrale veriyorsun santral tek hat üzerinden iletişim sağlıyor. Ortam çok kalabalık, haberciler haberleşme derdindeyken yanı başımda Bedri Koraman’ı gördüm. Uzun boylu, iri yapılı ve alışılmadık şekilde saçlı sakallı Bedri Koraman’ı tanıdım ama konuşma cesaretini gösteremedim. Beni yanında görünce o konuştu. “Sen kimsin? Dün erken davranıp telefonu kaptın, haydi şimdi de kap kapabilirsen” kendimi tanıttıktan sonra bir süre konuştuk. Bedri Koraman ne yaptı bilmiyorum ama ben haberimi yazdıramadan Konya’ya döndüm. Birkaç kez de İstanbul’da karşılaşıp konuşmuşluğumuz vardır. Partilerin açık hava toplantılarını mutlaka izlerdi bu yüzden bu toplantı sıralarında da birkaç kez görüşüp konuşmuşluğumuz da oldu.

Gençler Bedri Koraman’ın belki yalnızca adını duymuşlardır ama yetişkinlerin çoğu bile bilmez. Bedri Koraman uzun yıllar Milliyet gazetesinde karikatürler ve resimler çizdi. Çizgi romanları, çizgi öyküleri çok tutuldu. Çizgi filmler çizdi. Gülmece dergileri çıkardı. Milliyet gazetesinin başlığını ve logosundaki meşaleyi o çizdi. !978 yılında öldürülmek istendiyse de başaramadılar. 1980 sonrasında Milliyet patronu olan vefasız Aydın Doğan tarafından işten çıkarılınca Bodrum’a gidip Torbalı’ya yerleşti. Aramızdan ayrılıncaya kadar orada durgun, dingin yaşadı.

SANAT MÜZİĞİNİN ALTIN TACI: BEHİYE AKSOY

Behiye Aksoy çocukluğumdan beri hayranlık duyduğum birkaç ses sanatçısından birisiydi. Bizler çocukken her evde olmayan lambalı kocaman radyolar, oturma odasının duvarında çakılmış raf üstünde bütün görkemleriyle varsıllık anıtı gibi dururdu. Bu yüzden biz çocuklar radyoya asla ulaşmazdık; ulaşabilsek bile dokunmaya cesaret edemediğimizden radyoyu yalnızca büyükler açıp kapatabilirlerdi. İşte bu günlerde Behiye Aksoy’un şarkılarını radyodan dinlerdim. Yeni delikanlı olduğumuz yıllarda pop, caz, arabesk müzikler çok popüler olsa da ben halk müziği ile sanat müziğinden başkasına gönül vermedim. Halen de hemen her günüm türkü ve şarkı dinlemekle geçiyor. 

1960’lı yılların ortalarında hatta 70’li yıllarda tren istasyonun sağ yanında Gar Aile bahçesi vardı. Bu bahçe Konya’da ailelerin giderek eğlenebilecekleri tek eğlence yeriydi. Ünlü sanatçılar buraya gelir bir iki hafta boyunca aileleri eğlendirirlerdi. Bu yıllarda Behiye Aksoy’un birkaç kez Gar aile bahçesine gelerek sahneye çıktığını çok iyi anımsıyorum. Yanlış anımsamıyorsam birkaç kez de Şahin Sineması’nda tek başına konser vermişti. Delikanlı olup yaşamı savıp savurduğumuz günlerde en başta Behiye Aksoy olmak üzere çoğu ses sanatçılarımız iç dünyamıza girip çıkmadılar. Onlarla eğlendik, onlarla hüzünlendik, aşkı meşki onların şarkılarından öğrendik…  Gençlik yıllarımızın Fuar Gazinosu’nda, giriş kapısındaki Fıçı Bira’da, Bomonti’de, Kime Ne Halil’in Yeri’nde, Araboğlu Makası’nın ünlü meyhanesi Karabiber’de, Sabriye’nin içkili lokantasında dinleye- dinleye bıkmadığımız şarkıların içinde Behiye Aksoy’un okuduğu şarkılar da vardı.  Hey gidi yalan dünya hey! Dünya kimseye kalıcı değil.