600 YIL ÖNCESİNDEN GÜNÜMÜZE

Mehmet Gündoğdu

1332- 1403 miladi yılları arasında yaşamış olan Tunuslu Bilgin İbni Haldun, yeryüzünün birçok ülkesini dolaşıp Mukaddime isimli kitabının alt yapısını oluşturduktan sonra yeryüzündeki toplumsal yapı ve katmanlar hakkında bilgiler vermiştir. Mukaddime isimli kitaptan çıkan sonuç çok ilginçtir. Bu sonuçtan aldığımız bilgilerin pek çoğu ta ortaçağdan bu yana geçerlidir.

İbni Haldun mülkiyetin ortaya çıkışından ortaçağ derebeyliğine ve daha sonra da devletlerin oluşumuna ışık tutan bilgiler verdikten sonra toplumsal katmanlar ve devlet hakkında güzel bir saptamada bulunmuş.

İbni Haldun’a göre toplumsal katmanlar ve birbirleriyle ilişkileri şöyledir: 1- Üreticiler. Bunlar tarım ve hayvancılık yapan ve toplumun en alt katmanını oluşturanlardır. Bunlar alın teriyle üretim yaparlar. Üretim fazlasını tüccar ve aracılara satarlar. 2- Zanaat ve imalatla uğraşanlar. Bunlar da üreticidirler, emek vererek ortaya çıkardıkları metaları tüccar ve aracılara satarlar. 3- Tüccarlardır. Bunlar üretici ve imalatçı olanlardan alıp üstüne kazanç koyarak piyasaya satarlar. Bu tabaka insanlarında üretim yoktur aracılık ve asalaklık vardır. Bundan da öte anapara ve devlet desteğiyle kazanç sağlarlar. 4- Bu üç toplumsal katmanın en üstünde de devlet vardır. Devlet yalnızca vergi almak ve katmanlar arasında ortaya çıkan toplumsal adaletsizliği ile haksız gelir paylaşımının getireceği kargaşa ve anarşiyi önlemek için vardır. Daha önce anılan üç katmanın en asalağı devlettir. Her üç tabakadan vergi alır. Üretimi yoktur ve yalnızca büyük ticaret yapanlarla büyük tarımsal üretim yapanları korur. Çünkü devlet tüm toplumu temsil ediyor görünse de yalnız kendi çarkına yakın olanların çıkarlarından yanadır.

İbni Haldun’a göre; Devlet özel mülkiyet ve servet sahiplerinin koruması olarak görev yaptığı için ve toplumsal katmanların en asalağı olduğundan gereksizdir.

Bu yazılanlar 600 yıl öncesinde yazılmıştır. Günümüzde elbette ki devletsiz toplum olmaz. Elbette ki her devlet bütün toplumun devletidir. İbni Haldun’dan günümüze kadar pek çok şey değişmiştir. Değişmemiş olanlar da vardır. Değişmeyen şeylerden birisi insanların birbirlerinin sırtından kazanç sağlamaları ve bunu sistematik, örgütlü olarak yapmalarıdır. Günümüzde her ülke kendi yapısına uygun bir devlet oluşturup, bir yönetim şekli uygulayarak varlığını sürdüre gelmektedir.

Sosyalizmde ve komünizmde teorik olarak halk katmanları da yoktur, devlet de. İbni Haldun’un anlattığına uygun bir devlet modelini Ortaçağda derebeyleri yürütmüştür. Günümüzdeki liberal- kapitalist ülkelerin devletlerini de bu model üzerinden değerlendirebiliriz. Şimdiye kadar sosyalist ve komünist teoriye uygun olarak yaşamış ya da yaşayan bir toplum yoktur. Teorinin değişik şekillerdeki uygulamaları vardır. Bu örnek uygulamaların da ne kadar başarılı olup olmadığı tartışılabilir. Teorik olarak sosyalist olup demir perde denilen ülkelerdeki devletler üreticidirler. Liberal- kapitalist ülkelerdeki devletler ise üretici değildirler. Bu devletlerde üretim ve ticareti tamamen özel sektör yüklenmiştir.

Selçuklu ve Osmanlı devletleri üretici değildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise karma ekonomi programıyla, halk- devlet işbirliği içinde hem üretici hem pazarlamacı olmuştur. Ayrıca bu devlet Tekel, şeker fabrikaları, tekstil fabrikaları, savunma sanayi, demir çelik fabrikaları, maden, kömür, petrol çıkarıp işleme tesisleri gibi pek çok kuruluş kurmuş ve işletmiştir.

Bugün, cumhuriyetin başlattığı ve yaptığı elmas kadar değerli olan bu üretim ve işleme kuruluşlarının özel sektöre daha çoklukla da yabancılara satılması hem devlet hem toplum hem de ekonomi açısından esef vericidir. Üretici devletin son otuz yılda yalnızca halktan vergi toplayan devlete dönüşmeye başlaması da son derece düşündürücüdür.

YAZARLA İLETİŞİM GSM. 05053214840