Avrupa yüzyıllarca tek yüzlüydü. Ortaçağ karanlığına beliren bu yüz, barbarlık, halklara zulmetme, dini kendi çıkarları için kullanma, çıkar için yapılan savaşlar olarak tezahür etti. Yüzyıllarca bu karanlıktan kurtulamadılar.
Sonra kendi aralarında kavga ederek zenginleşemeyeceklerini anladılar. Denizcilikteki gelişmeler sayesinde dünyanın birçok yerine açılıp sömürecek toprakları keşfetmeye başladılar. Amerika, Afrika ve Hindistan’ın zenginliklerine ulaştılar. Hem yer altı, hem yer üstü hem de insan kaynağını sömürdüler. Pamuğu alıp, işleyip, tekrar onlara sattılar. Bu yaptıkları ilk yüzlerinin devamıydı ama bu sırada “biz gelişmiş medeniyetiz” algısını yerleştirmeyi, yaptıklarını meşrulaştırmayı unutmadılar. Yani ikinci yüzlerinin zeminini oluşturdular.
Yalanlarına rağmen dünya onların ilk yüzünü görüyordu. İkinci yüzün maske olduğunu biliyordu. Ta ki, 1939’a kadar. Hitler diye bir manyak çıkıp tüm Avrupa’yı hatta dünyayı kasıp kavurdu. Haritaları da, düzenleri de değiştirmek istiyordu. Irkçıydı. Batı ülkelerini ve toplumlarını O’nun açtığı savaş derinden sarstı. Savaştılar ve yendiler Hitler’i. Sonra bir karar aldılar. “Bir daha kendi içimizde savaşmayacağız. Halklarımıza savaşın yıkımını tekrar yaşatmayacağız” dediler.
Bir düzen kurdular, bu düzene taptılar. Adına Batı değerleri, demokrasi ve insan hakları dediler. Kendi içlerinde çok güzel uyguladılar bu sistemi ama dışarıya karşı bunu sadece bir ikinci yüzlerini gösterdiler. Gerçekte o yıllarca genlerine işlemiş olan karanlık, ilk yüzleri sahnenin arkasından çalışmaya devam etti. Sömürmeye devam ettiler ama gelişmemiş ülkeleri geliştirmek istedikleri yalanını uydurdular.
Yaklaşık 60 yıl bu böyle devam etti. Suriye’de bir savaş çıkıp mülteciler sınırlarına dayanana kadar demokratik göründüler. Onların kışkırttığı ve bilerek bitirmediği savaştan kaçan birkaç milyon insan bütün maskelerini düşürdü. “Sizi istemiyoruz. Biz düzenimizi bozdurmayız” dediler. Zor işlerde çalıştırmak için 50 yıl önce çağırdıkları yabancı işçilere de düşmanca bakmaya başladılar. Türkler onlar için bin yıldan beri Müslüman demekti. Türkler’e daha çok kin duydular. O Türkler’in çok sevdiği ve başlarını dik tutmasını sağlayan liderlerini hedef aldılar. Yalanlarını, ikinci yüzlerini ortaya çıkardığını gördüler. Besleyip büyüttükleri terör örgütlerine “demokratik” davranıp milyonlarca insanın seçtiği cumhurbaşkanını, bakanları konuşturmadılar. Saatlerce sokakta bekletip kendi ülkesinin konsolosluğuna sokmadılar.
O kadın, Fatma Betül Sayan Kaya, karşısında ayı gibi, buz gibi suratıyla duran Hollandalı polise, yüzüne tükürür gibi “buradan gitmeyeceğim” dedi. Alçaldılar. Ülke dışına attılar. Olsun, belki bizi aşağıladıklarını zannediyorlar ama biz onların yüzündeki maskeyi sıyırdık. Demokratik değerlerini çöpe attık. Artık karşılarında eski Türkiye ve eski ezik Müslümanlar yok. Az kaldı. Çok uzun sürmeyecek. Ne kadar zavallı olduklarını görecekler. Biz ise güçlenmeye, karşılarına dikilmeye, oyunlarını bozmaya devam edeceğiz. Yeter ki uyanık ve birlik olalım.