Dünyada terör sorunu son yılların en önemli gündem maddesi.
Türkiye’ye baktığımızda ise; ortada aleni şekilde devam eden terör faaliyetleri olmasına rağmen, terörle mücadele konusunda atılan adımlar, ifade özgürlüğünü ya da insan haklarını ihlal olarak gösterilmeye çalışılıyor.
Hepsi bilinçli bu yaklaşımların!
Türkiye'yi belli başlı gelişmelerden alıkoymak, engellemek ve yönünü değiştirmek veya kendi içine kapatarak etrafındaki gelişmelerden soyutlamak.
Türkiye’nin terör örgütleriyle olan mücadele süreci batılı ülkelerin Ortadoğu’da izlemiş olduğu politikalar nedeniyle pek çok kez zarar görmüş ve görmeye de devam etmektedir. Bilhassa ABD’nin Irak’a yönelik her müdahalesi eninde sonunda Türkiye’ye yönelik yeni bir terör tehdidi ortaya çıkarmıştır.
Avrupa’nın ve Amerika'nın iki yüzlü yaklaşımları Türkiye’nin terörle mücadelesinde itildiği yalnızlığı gözler önüne sermektedir. Gerçekleştirilen onlarca provokasyona rağmen barışı sürdürmek isteyen Türkiye’nin çabalarının ve Türkiye’nin aksi yönde hareket ederek 22 Temmuz 2015’te çözüm sürecini barışın aleyhinde savaş ile sürdürmeye tercih eden PKK’nın seçiminin Avrupalı devletler tarafından görmezden gelinmesi müttefikliğin batılı devletler için ne anlama geldiğini gözler önüne sermektedir.
Türkiye, uzun yıllardır terörle mücadele eden bir ülke olmayı sürdürürken, mücadele ettiği terör örgütleri ise birbirinden çok farklı dinamiklere sahip oldu. PKK, DAEŞ, DHKP-C ve FETÖ gibi terör örgütleri, eylemleriyle Türkiye’de en çok öne çıkan ve Türkiye’ye en fazla tehdit oluşturan terör örgütleridir. Halihazırda sahada yoğun bir şekilde PKK ve DAEŞ’e karşı sürdürülen silahlı mücadele ise diğer iki terör örgütüyle olan mücadeleden farklılaşmaktadır. PYD-YPG, bunlar PKK terör örgütünün adeta yan kuruluşları gibidir.
Örneğin, PKK terör örgütü neden son zamanlarda Suriye ve Irak'ta bir derinlik yaratmaya çalışıyor. Çünkü DEAŞ'a karşı Batılıların yanında mücadele verdiği duygusunu yaymaya çalışıyor. Halbuki pek çok sefer gördük ki aslında PKK terör örgütünün veya PYD'nin DEAŞ ile ciddi bir mücadelesi yok. Tam tersine orada DEAŞ ile mücadele görüntüsü adı altında kendilerine bir alan yaratmaya çalışıyorlar.
Hükümet, Doğu ve Güneydoğu’daki operasyonlarında bu operasyonlar sürerken halkın güvenliğini sağlamak için bazı il ve ilçelerde sokağa çıkma yasağı uygularken, PKK için tek bir eleştirisi dahi bulunmayan yine malum çevreler Erdoğanı diktatör ilan etmekten geri kalmıyor.
Bizdeki OHAL ile Avrupa'daki OHAL uygulamasını karşılaştıranlar farkı çok net görebilir.
Türkiye’nin herhangi bir komşu devletinin toprağında gözü olmadığını, sadece o topraklarda güçlü bir devlet otoritesi olmadığı için ortaya çıkan yönetim boşluğunu fırsat olarak kullanan terör örgütlerini engelleme amacıyla harekete geçtiğini ve bunu da uluslararası hukukun kendisine tanıdığı meşru müdafaa kapsamında icra ettiğine herkesin dikkatini çekmek isterim.
Topluma verdiği bu mesajla artık terör örgütlerinin bir mesafe alamadığını görüyoruz. Tam tersine bu vermek istediği mesajın tam tersi yönde toplumda kenetlenme artıyor, toplum kendi istikameti konusunda daha kararlı ve sabit tutumlar geliştiriyor. Dolayısıyla terör örgütlerinin siyasi mesaj verme kabiliyeti, toplumun duyarlılığı ve siyasi karar mekanizmalarının kararlığı çerçevesinde geri tepiyor.
Bizim toplum olarak farkına varmamız ve tedbirli olmamız gereken hususlar var!
ABD'nin YPG'ye silah vermiş olması. Suriye de ve Irakta ABD destekli bölücü hamlelerin başarı şansı ülke içinde bir kaos ve kargaşa ortamının oluşmasına bağlıdır. Bizim için hazırlanmış bir kaos planıdır bu. Bu da yetmez gibi Atatürk başlıklı tartışmalar gündeme taşınıyor. Provakasyona gelmeyelim.
Bir olalım, iri olalım, diri olalım. Hep birlikte Türkiye olalım. Çünkü Türkiye artık inandığı yolda başarılı bir şekilde yürüyor.