14 Ağustos 2001 yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi, 3 Kasım 2002 yılında iktidar oldu. Seçimden hemen sonra Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tüm vatandaşların yaşam tarzlarına saygılı olacağını ifade ederek şu beyanatı verdi:
“İnşallah Türkiye’nin önünde yeni bir ak sayfa açılacaktır… Tüm vatandaşlarımızın yaşam tarzlarına saygılı, ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ felsefesinden hareketle geleceğe yürüyen, anayasal kurumlarımızı daha iyi çalıştıran, Türkiye’mizin Avrupa Birliği’ne giriş sürecini hızlandıran, ülkemizin dünya ile entegrasyonunu güçlendiren bir ekonomik programın uygulanması konusunda kararlı olan, böyle bir siyasi iradeyi inşa etmek için partimiz görev almaya hazırdır.”
14 Mart 2003’te Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması ile başbakan oldu ve 21 yıllık iktidar serüveni başladı.
Bilindiği gibi her canlı doğar, gelişir, olgunlaşır ve ölür. Devletlere bakınız, dünyanın en uzun yaşayan 5 imparatorluğu Çin, Doğu Roma/Bizans, Kutsal Roma, Osmanlı ve Abbasi imparatorlukları da aynı serüveni yaşayarak tarihteki yerlerini aldılar. Siyasi partilerin de benzer yaşam tarzları bulunmaktadır.
Son yüz yıl içinde Türkiye’de iktidar olmuş ve Türk siyasi ve ekonomik hayatına yön vermiş birçok parti kurulmuş, ömürlerini tamamlamış ve Türk siyasi tarihinde yerlerini almışlardır. Bunlar içinde en uzun yaşayan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’dir. CHP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu partisi olmasına rağmen, 12 Eylül Darbesi’nde kapatılmış ve daha sonra 9 Eylül 1992 yılında tekrar açılmıştır. Bir zamanlar Türkiye’nin kaderine hükmeden Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi gibi birçok partinin belki de sadece tabelası kaldı. Türkiye’de en uzun yaşayan ve yaşayacak olan sadece iki köklü parti bulunmaktadır. Devlet Kurucu parti olarak CHP ve İslam dininin şekillendirdiği Türk milliyetçiliğini esas alan ideolojisi nedeniyle MHP’dir. Bu iki parti kapatılsalar bile daha önce olduğu gibi, başka isim altında açılacak ve devam edeceklerdir.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi’ne kıyasla, Türk siyasi hayatında daha uzun süre yer aldı ve son 20 yıla damgasını vurdu. AKP’nin 20 yıllık siyasi iktidar ömrünü 2003-2008, 2008-2014, 2014-2018 ve 2018-2023 olmak üzere; 4 aşamada değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim.
2001 krizi sonunda IMF tarafından güçlü ekonomiye geçiş programı başlatıldı ve bu program 2003-2008 arasında yürürlüğe koyuldu. Bu dönemde enflasyon düştü, bütçe açığı azaldı, Türk bankacılığı sağlam yapıya kavuştu, büyüme arttı, AB ilişkileri üst seviyeye ulaştı, hızlı ve büyük miktarda yabancı sermaye akışı oldu, Türkiye’nin kredi risk primi (Credit Default Swap-CDS) oldukça düştü. Bütün bu iyi gidişlere karşın Türkiye’nin ekonomisinde gizli bir kırılganlık devam etti.
2008-2014 arasında güven duyulan bir bankacılık sistemi sürdürüldü. Cari açık azaldı, kalkınma düştü ve işsizlik artmaya başladı. AB ile olan ilişkiler maalesef aşağıya çekildi. Sıfır sorunlu bir komşuluk yerine yalnızlık ve komşularla siyasi sorunlar yaşanmaya başlandı. Yurt içinde de siyasi sorunlar yaşanır hale geldi. Yabancı sermaye girişi hızla azaldı. Diğer bir ifadeyle 100 Watt’lık ampul 60’a düştü ve ekonomi iyiden iye kırılgan hale geldi. Dış sermaye girişi hızla azaldığı için 2014-2018 arası ekonomide ihtiyaç duyulan dış sermaye ihtiyacı borçlanma ile karşılanmaya başlandı. Piyasalarda para bolluğuna rağmen, özellikle kırılgan ekonomiye sahip ülkelerin ilk sırasında yer alan Türkiye’ye kimse ilgi göstermedi. Global sistem ABD Merkez Bankası’nın faizleri artırıp azaltmasına odaklandı. İşsizlik arttı ve büyüme düşmeye başladı. Petrol fiyatlarının artması nedeniyle, cari açık büyüdü.
Maalesef bu döneminde, Merkez Bankası başkanları çok sık değişti. 1931- 2006 yılları arasında 19 Merkez Bankası Başkanı görev almış, buna karşın, 2006-2021 arasında 6 Merkez Bankası Başkanı görevlendirilmiştir. 2001-2006 arasında Süreyya SERDENGEÇTİ görevliydi. Bu dönemde IMF programı uygulandığı için, başkan değiştirilmedi. 2016’dan 2021 yılın kadar nerdeyse her yıl bir başkan değiştirildi ve Merkez Bankası’na sürekli müdahale edildi. Yurtdışı ekonomik çevrelerin Türk ekonomisine güven duyguları kayboldu. Bu dönemde ekonomi çok kötü gitmesine karşın siyaset, ekonominin yeniden yapılanması üzerine yoğunlaşma yerine başkanlık sistemine odaklandı.
Türk toplumu 2018’den itibaren farklı bir devlet yapısıyla yaşamaya başladı. Hiç şüphesiz devlet yönetimi siyasal yapı içinde her zaman gündem oluşturur. Bu nedenle, hükümet sistemi, devlet yönetiminde çok önemlidir.
Türkiye’de 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla yeni bir sistem yürürlüğe koyuldu. Söz konusu sistem tamamen kendisine özgü bir sistem olması nedeniyle, ne başkanlık, ne de yarı başkanlık sistemi olarak adlandırılır. Zira başkanlık sisteminde yasama ve yürütme organları birbirinden bağımsız olarak seçilir ve birbirinden bağımsız olarak çalışırlar. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde ise, cumhurbaşkanı veya Türkiye Büyük Millet Meclisi, diğerinin görevine son verebilme imkânına sahiptir.
Başkanlık sistemi rahmetli Özal ve zaman zaman da rahmetli Demirel tarafından gündeme getirilmiştir. Ancak başkanlık sisteminin bazı nedenlerle uygun olamayacağı öngörülerek, daha ileri götürülmemiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni hemen bütün partiler eleştirmişlerdir. Genellikle eleştirilerin temel dayanağı, kuvvetler ayrılığı ihlali, yargı bağımsızlığı, siyasi iktidarın devlete ve icraya hâkim olması, ekonomik istikrarsızlık, sistemin denetimsizliği nedeniyle, mutlak bir güç oluşturması, siyasi sorumsuzluk, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile TBMM seçimlerinin aynı günde yapılması, partili ve taraflı Cumhurbaşkanı, anti-demokratik yapı ve tek adam rejimi yarattığı noktasındadır.
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem 4 yıldan beri uygulanmaktadır. Sistemin uygulama sonuçları maalesef hiç iç açıcı olmadı. Elde edilen veriler sanki kötü giden bir deneysel çalışmanın olumsuz verileridir. Bu deneysel çalışmanın uygulama sonuçları getirim (rant), özelleştirme, işsizlik, yüksek enflasyon, kontrol edilemeyen piyasa, aşırı borçlanma, betonlaşma ve yeterli sanayileşmeden uzaklaşmadır. Neticede gemi su almaya başladı. Fakat bunun yükünü 85 milyon insanımızın en az 70 milyonu çekmektedir.
Muhalefetin özgeçmişine baktım ne yazabilirim diye ancak fazla bir şey göremedim. Ana Muhalefetin başlıca icraatı Ankara-İstanbul arasında yürüyüşü gerçekleştirmek ve parlamenter sistemi geri getirmek için 6’lı masayı oluşturmak şeklindedir. Eleştirilmesi gereken en önemli husus iyi bir muhalefet olamamasıdır.
AKP dönemini kapsayan 2003-2023 arası CV ’sinin sadece, ekonomik ve siyasi icraatını kısaca özetledim. AKP, elbette bu olumsuz icraatı ile eleştirilemez. Bu süreç içinde çok önemli ve büyük projelere de imza attı. Muhakkak ki projelere eleştiri de getireceğiz ancak, yiğidin hakkını da yiğide vermek gerekir.
İnşallah bu yazının devamında yapılan önemli icraat ve projeleri tek tek ele alacağım.