Tatil demek Konya demekti

Hatice Karakuş

Güzeldi 90’larda çocuk olmak. Her şey daha anlamlıydı sanki. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim ilçede doğup büyüdüğümü. 90’larda da ilçedeydim.

Yoktu sokaklarda bu kadar araç ve kirli değildi hava bu kadar. Ne çevre ne de gürültü kirliliği vardı şimdiki gibi. Renkler daha net, görüntü de HD kalitesindeydi. Oysa şimdi yazın bile puslu gibi.

İlkokul 1’e gidişimi hatırlıyorum. 3. sınıfa giden ablamla beraber yürüyerek giderdik birçok arkadaşımız gibi. Ama ne yürüme! Devlet hastanesinin önünden geçerdik dikkatlice. Bazen acil hasta gelirdi tam o anda, görmek için beklerdik. Korkmuyorduk. Ne bizim ne de büyüklerimizin aklına gelmiyordu kötü bir şey. Yoktu korkacak bir şey de zaten.

Oysa şimdi öyle mi? Her yer okul servisi. Sanki servis olmadan okula gidilemezmiş gibi. Hoş okullar da evlere bu kadar uzak değildi sanki.

Büyük ve cıvıl cıvıl bir apartmanın birinci katında otururduk. Büyükler hep balkonlarda olurdu, biz de akşam ezanına kadar dışarıda. Korktuğumuz tek şey apartmanımızın arkasındaki yarım bırakılmış inşaattı. Ama ona rağmen iliklerimize kadar yaşardık oyunu da, yorulmayı da. Daire kapısını çok nadir kullanırdım mesela, hep balkondan tırmanırdım. Anahtarını içeride unutan komşumuzun 3. kattaki dairesine bile tırmanmıştım.

Şimdi o apartmanın önünden geçerken fark ediyorum. Aslında çok küçükmüş. Şimdiki sitelerle kıyaslanamaz bile. 2 oda 1 salon sobalı küçücük bir daireydi işte.

Lise yıllarımda okula otobüsle gidip geldim bir süre. Sabahçıydım ve otobüsü kaçıramazdım. Çünkü bir dahaki sefer 1 saat sonraydı. Sabahları köpekler eşlik ederdi otobüse kadar. Hele kışın. O yağan kara ilk basan olurdum çoğu zaman. Bi hoşuma giderdi. Köpeklerden de korkardım ama bir şey yapmayacaklarını da bilirdim. Şimdinin sokak köpekleri de bir tuhaf oldu. Sanki çete gibiler, intikam alırcasına saldırıyorlar çocuğa da büyüğe de.

Velhasıl o yıllar güzeldi. Ama özlediğim o yıllar mı yoksa çocukluğum mu bilmiyorum. Tek bildiğim şimdiki çocuklardan daha şanslı olduğumuz.

Şu an çocukların çocukluğunu doya doya yaşadığını düşünmüyorum. Hele de büyükşehirlerde. Eğer şanslılarsa site bahçelerinde atıyorlar enerjilerini. Ama yoksa bahçeli bir siteleri tabletle geçiriyorlar vakitlerini.

Bir haber okumuştum uzunca bir süre önce. Belki okuyanınız ya da televizyonda izleyeniniz olmuştur. 5 yaşında bir kız çocuğu 6. kattan düşüyor ve o esnada fark eden biri aşağıdan tutmaya çalışıyor. Küçük kızın hızını yavaşlatıyor ve kız sağ kalıyor. Henüz tam olarak sağlığına kavuşamadı ama hayatta. Küçük kız kaykaydan düştüğünü sanıyor ve sormuşlar var mı bir isteğin diye. Kız da ünlü youtuberlardan birinin ismini vermiş. Tek hayali onunla tanışmakmış.

Bunu duyunca hıh diye bi tebessüm yerleşti suratıma. Ben onun yaşındayken insanların televizyonun içinde olduğunu düşünürdüm. Arkasından içine bakmaya çalıştığımı bile hatırlıyorum. Tabi o zamanlar TV tüplü ve arkası kocamandı. Artık ben mi çok saftım onu da bilemedim şimdi.

Koca yaz bisiklet, oyun, kiraz bahçesi ve atariyle geçip giderdi. Ama TV’ye bağlanan atari. Tatil falan bilmezdik. Denize gidenlere de imrenirdik.

Bizim için tatil demek Konya demekti. Günübirlik gelip gitsek bile, o yolculuk bile tatildi bana göre. Öğretmen okullar açılınca sorardı tatilde ne yaptınız diye. Yaz boyu köyde bahçedeydim demezdim de Konya’ya gittim derdim.

Ama yaz boyu bahçede olsak da, öğle yemeğimizi hep çalıştığımız kiraz, vişne, elma ağaçlarının altında yesek de sülalecek pikniğe giderdik. Ama bahçeye değil, piknik yerine. Bütün günlerimizi piknik gibi geçirmiş olsak bile…

Doya doya yaşadık yazımızı da kışımızı da, oynamayı da yorgunluğunu da, arkadaşlığı da komşuluğu da.

Komşu demişken sanırım en son bizim nesil kullandı ‘Müsaitseniz annemler size oturmaya gelecek’ cümlesini. En azından gerçek anlamında.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.