Gazetecilik gerçekten de zor meslek. Aslında önce böyle derlerdi gazetecilik için. Şimdi aynı şeyi söyleyebilir miyiz bilmiyorum ama bu işi yıllardır yapan ve alaylı olarak yetişen insanlar hala eski düzen yapıyorlar mesleklerini. Oturdukları yerden degilde, bizzat giderek, görerek, konuşarak ve kendileri resimleyerek işlerinin hakkını vererek gazetecilik yapıyorlar. Oturdukları yerden bilgisayar başında cep telefonuyla ya da CTRL C - CTRL V yani kopyala yapıştır gazeteciliği yapanları bu işin dışında tutuyorum. İnanın o insanlara gazeteci demek hiç içimden gelmiyor. Demiyorum da zaten, hiç demedim bundan sonra da demiyeceğim.
Herkesin görüşü kendinedir. Herkesin seveni, sevmeyeni vardır. Ona saygı duymak lazım. Bu benim kendi görüşümdür. Hani futbolda bir tabir vardır özellikle 4 büyük takımdaki futbolcular için kullanılır ‘’Fenerdekiler derler ki Galatasaray’a gol atmazsan gerçek Fenerli olmazsın, Galatasaray’dakiler de derler ki Fenere ya da Beşiktaş’a gol atmazsan gerçek Galatasaraylı olmazsın’’ derler. Önceden gazetecilik için; adliye ve hastane nöbeti tutmayan, bu işin dayağını yiyip, çilesini çekmeyen gazeteci olamaz derlerdi. Şimdilerde bu laf değişti. Aslında laf değil mesleğin içeriği ve işleyişi değişti.
Bu çileyi severek çekmiyorsanız eğer, zaten gazeteciliği yapmazsınız. Sizlere daha iyi haber sunma çabası, sorumluluğu ve mesleki duyarlılıkla insanlar tatil yaparken zamanını gazetede çalışarak geçirmek sıradan bir meslek aşkıyla tarif edilip, geçiştirilemez. Başkaları için kendi hayatından bu kadar büyük fedakârlık yapmak, herkesin kabulleneceği bir özveri değildir çünkü. İlimizdeki medya sektöründe çok sık rastlanan ve sağladığı üç kuruşluk avantaj için kişiliğini, mesleğini satanlardan bahsetmiyorum elbette. Bütün çilesine rağmen bu işi pisliğe bulaşmadan mesleğini yapıyorsa eğer, işini ve sizleri sevdiğinin kanıtıdır.
Biraz nostalji, biraz da drama olacak ama geçmiş günleri özlüyorum hala. Hem meslek ahlakı açısından gazetecilerin gösterdiği duyarlılığı, hem de yaşanan mesleki dayanışma ve hassasiyeti kaybettik maalesef. Bir zamanlar belli aşamalardan geçen ve etik kriterlere uygun insanların seçildiği mesleğimizde, ne yazık ki şimdi üç kuruş uğruna takla atan, bırakın mesleğini, kendi şahsiyetini satan yüzsüz insanlar rağbet görür hale geldi. Ne meslek ahlakı kaldı, ne de insan şahsiyeti.
Para ve reklam vereni manşetlerine taşıyan, para vermeyenlere ise gazetelerinden ve sitelerinden akla hayale gelmedik hakaretler eden ve mesleğimizin adını ayaklar altına alan o şahsiyetsiz, haysiyetsiz insanları Allah’ım bizlerden uzak tutsun…Konya’da birkaç kişi dışında bu tür gazetecilik yapan meslektaşım olduğunu da zannetmiyorum. Hele hele hayatımda hiç ‘’Akıllı olacaksın ya reklam vereceksin yada reklam vermezsen seni rezil ederim’’ ifadesini hiç kullanmadım. Bu ifadeyi kullanan karaktersizleri ise tanıdığım için pişmanım… Ha bu arada Oda, sendika, dernek başkanı ve iş adamından para isteyip de vereni manşetine taşıyarak vermeyene ise geçirerek de iyi gazeteci olunmuyor. Birisi bu şekilde iyi gazetecilik filan yapıldığını söylediyse yalan söylemiş zat-ı muhterem…
Özellikle kentteki hayatın durma noktasına geldiği bu tür günlerde söyleyecekleri bir kaç söz, yapacakları küçük bir açıklama, topluma anlatmak istedikleri bir konu, bizim için habersizliğin ilacı olmaktadır. Hiçbir özelliği olmayan, basit bir maddi hasarlı kazanın bile manşetlere taşındığı bu günlerde, bir milletvekilinin, bir belediye başkanının, bir bürokratın, bir akademisyenin, bir sendikacının anlatacağı şeyler, baş ağrısını dindirici ilaç gibi gelebilir gazetecilere. Başkalarını bilmem ama bütün çilesine rağmen ben memnunum sizlerle birlik olduğum için.
3 kuruşa 5 liraya çalışan gariban emekçiye, çantası omzunda akşama kadar sokakları adımlayan gerektiği zaman aç susuz dolaşan, cebinde sigara alacak parası olmayan o gencecik çocuklara sahip çıkın. Mesleğe küstürmeyin onları… Onları hor görmeyin.
Uzun uzun yıllar sonra şimdi bizler nasıl; ‘’Galip Yenikaynak’ları, Servet Arıcı’ları, Mehmet Gazel’leri, Faruk Şahin’leri, Orhan Berk’leri’’ ve ismini unuttuğun rahmetli olmuş ustalarımızı hayırla yad ediyorsak, Sabit Horasan, Recep Çınar, Erdoğan Nesimioğlu, Dursun Seyis, Zafer Varol, Haşmet Öyken, Uğur Özteke, Muhammet Kencik, Metin Temiz ve daha niceleri için ‘’Allah Razı Olsun onlardan Allah uzun ömürler versin onlara’’ diyebiliyorsak, birileri de sizlerin arkasından bunları söyleyebilsin…
Gazeteci geçinenlerin değil, Gazeteciliği severek meslek olarak yapan, mesleğin onuru için savaşan ve bu yolda her türlü zorluğa göğüs geren, gerçekten gazeteci olan meslektaşlarımın 10 Ocak çalışan gazeteciler gününü kutlar, haklarını alabilecekleri ve daha çok saygı duyacakları günler dilerim.
Saygılarımla…