İnsanların birçoğu, farkına varmadıkları ve adını koymadıkları önemli bir eksiklik sebebiyle, hayatlarına kazandırabilecekleri konfor, nimet ve güzelliklerden mahrum kalırlar.
Bu eksikliğin adı ‘maneviyat’tır…
Ancak kendilerine soracak olsanız pek çok kişi kendisini ‘oldukça maneviyatlı ve derin bir ruha sahip bir insan olarak gördüğünü’ söyler. Bu yeterli görme ise, bu kimselerin, hiç yaşamadıkları bu ruh halinin varlığından dahi habersiz olmalarından ve dolayısıyla da bunun, kendi yaşadıklarından ne kadar farklı olduğunu bilememelerinden kaynaklanır. Gerçek anlamda derin ve manevi yönden güçlü bir insan ruhu nasıl olur; böyle bir insanın hayatı, insanlarla ilişkileri, davranışları, ruh hali, ahlakı nasıldır bunu bilemezler. Çünkü zaten onlar tüm bunları olabilecek en üst seviyede yaşadıklarını sanırlar. Dolayısıyla da ne tür güzelliklerden, nimetlerden, zevklerden mahrum kaldıklarının farkında bile değillerdir.
Bu eksikliği hissetmemelerinin ikinci bir sebebi de, bu insanların hayata dair hedeflerinin de küçük ve sınırlı olmasıdır. Hedefleri küçük olduğu için, sadece yaşamalarına, hayatta kalmalarına yetecek imkanları elde edebilmeyi, tatmin edici ve yeterli görürler. Güzel bir ev, iyi bir araba, yüksek miktarlarda para kazanabilecekleri karlı bir iş ve iyi bir aileye sahip olmak, bu kimselere göre, bir insanın hayatta gelebileceği en iyi noktadır. Bu hayatın ne kadar düz, yavan, soğuk ve gri olduğu ise, onlar için bir sorun oluşturmaz. Ruhsuz, sati bir dünyada, hayatı sadece yüzeyde yaşamaktan rahatsızlık duymazlar.
Oysa hayatı güzelleştiren, dünyayı zenginleştiren asıl nimetler maneviyatta gizlidir. Bir insan son model bir arabası ve çok muhteşem bir evi olduğu ya da dünyanın en güzel yerinde yaşadığı için ‘mutlu’ olamaz. Tüm bunları, ancak ruhundaki zenginliklerle, ruhundaki manevi değerler ile kullandığında ‘mutlu’ olabilir. Gerçek anlamda sevmeyi bilmeyen, sevilmeyi hak edecek tavırlar gösteremeyen bir insan, güzel bir evden nasıl zevk alabilir? Şefkat, merhamet ahlakını bilmeyen, nezaketli, gönül alıcı, hoşgörülü, affedici olamayan bir insan, birlikte olduğu insanlarla hangi mutluluğu, hangi sevinci, hangi nimeti paylaşabilir? Bu ahlak zenginliği, bu ruh kalitesi olmadan, içinde yaşadığı betondan oluşan dört duvar, taş toprak ona nasıl bir mutluluk verebilir? Binbir türlü manevi zenginliği olan ruh sahibi bir insanı dahi derinlemesine sevmesini bilmeyen bir kimse, ruhsuz, cansız evlerle, arabalarla, eşyalarla nasıl mutlu olabilir?
Elbette ki bunların hiçbiri insana gerçek mutluluğu veremez. Ruhtaki manevi değerler olmadan, hiçbir insan elindeki servetle, mal mülk ile gerçek anlamda mutlu olamaz. Ama elbette ki kısa süreli, geçici heyecanlar yaşanabilir. Ancak bunun adı da zaten ‘mutluluk’ değildir. Ve hiçbir şekilde de, gerçek anlamda mutluluğu yaşayan insanların tattığı haz ile kıyaslanamaz. Bir insanın yüzlerce evi, yüzlerce arabası olsa ve her gün bunlardan daha da güzeline kavuşsa, yine de kof bir heyecandan öte bir duygu yaşayamaz. Yüzlerce insan ile görüşse, ruhundaki boşluğu doldurmadan, bu insanlardan gerçek anlamda zevk alamaz, onlarla gerçek dostluğu, gerçek sevgiyi ve mutluluğu yaşayamaz.
Ve maneviyata önem vermediği, ruhunu bu yönde zenginleştirmediği sürece de, insan bu yüzeysel, kof ve soğuk dünyadan hiçbir şekilde kurtulamayacaktır. Ömrünün geri kalan kısmını da hep bu kayıpla, yoklukla geçirecektir. Dünyanın en muhteşem nimetleri içinde de yaşasa, hayatına her zaman kofluk, soğukluk, bıkkınlık, bezginlik, boşluk ve yoksunluk hakim olacaktır. Günler, aylar, yıllar geçse de, dünya hayatının sayısız güzelliğini ya göremeyecek ya da görse bile bunlardan gereği gibi zevk alamayacaktır. Kalbindeki manevi boşluk, her gittiği yere peşinden gelecek ve ona hep mutsuzluğu yaşatacaktır.
Allah Kuran'da bu mutluluk sırrını insanlara bildirmiş; maneviyata önem veren, bunun için çaba harcayan, emek veren insanların dünyada çok güzel bir hayat yaşayacaklarını vadetmiştir:
"Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97)
Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Yunus Suresi, 64)