Konumuz: Emek Hırsızlığı

Hasan Hüseyin GÜLCAN

Harika bir gün, yazın limonata kıvamında dedikleri günlerinden birindeyim. Yazın geldiği kıyafetlerimizin üzerimize verdiği ağırlıktan belli. Tatlı bir huzur içinde etrafımdaki insanları ve kendimi gözlemliyorum. Gördüğüm her insanda, tanımadan, sadece karşıdan gördüğüm kadarıyla bir iyilik, bir güzellik aramakla meşgulüm.

 

İnsan, değişmek ister, ister ama değişmiş halinin nasıl olacağını bilemiyorsa, onu içinde hissedemiyorsa nasıl değişir? Zihnine, bedenine nasıl olmak istediğini tanımlayamıyorsa nereye gideceğini nasıl bilir? Tabii ki bilemez…

 

Kendimizde değiştirmek istediğimiz her şey için aynı durum geçerli. Nasıl olmak istiyorsak önce onun ne anlama geldiğini biliyor olmamız gerekir. Yoksa eski sistem, istenmeyen davranış hep kendini alışkanlık olarak tekrarlayacaktır. Tıpkı bende olduğu  gibi... Ortada hiçbir sorun yokken bedende bir gerginlik, zihnin algısında da sinirlenecek, öfkelenecek durumları yakalayan bir zihin işleyişi.

 

Anlamayan birine laf anlatmaya çalışmak…

 

Ne kadar zordur çoğunuz bilirsiniz! Türlü örnekler vererek, alttan girip üstten çıkarak, türlü şebeklikler yaparak karşıdaki insanı bir konuda bilgilendirme çabalarıdır. Karşı taraf kendini dinlemeye kapattığı için genelde ağızdan çıkan ses dalgaları karşıdakinin alnından çenesinden falan geri döner. Bizde saatlerce hatta bazen günlerce boşuna çabalamış ve yırtınmış oluruz.

 

İnsan boşuna çabaladığını veya emeğinin boşa gittiğini görünce epey üzülüyor. Hele hele karşındaki insanın bu kadar anlamaya kapalı biri olması beni çok üzüyor. Kendi kendime bir insan nasıl olurda bu kadar ‘Beynini kullanmamak için çabalar’ diye düşünüyorum.

 

Bir gün... Bir "Bilgeye" sormuşlar:

 

-Karşınızdaki insanın zekâsını nereden anlarsınız?

 

-Konuşmasından.

 

-Ya hiç konuşmazsa?

 

-O kadar akıllı insana hiç rastlamadım ki. demiş. Biz o kadar akıllısını da aramıyoruz ama sadece dediğimizi anlasın yeter. Eeee o da yok. Öyle olunca ne oluyor bizlerin sinir tavan yapıyor.

 

Her işin zor yanları var dostum. Döner ustası olacaksan ateşle imtihanı, bilgisayar mühendisi olacaksan 18 saat bilgisayar karşısında çakılması var. Gazeteci olacaksan da önce sinirlerine hakim olacaksın, daha sonrada insanlarla iyi iletişim kuracaksın. Önce bu bilinç seviyesine eriştiysek, gerisi gelir.

 

Yoksa ne kadar yırtınsak az. Sadece ve sadece daha önceden binbir emekle yapılan şeyleri yıkmaktan başka bir şey olmaz. O da emek hırsızlığıdır. Hırsızlığın da her çeşidi kötüdür. Hele de yapılan sana ve emeğine kaşı ise o daha büyük bir olaydır. İşte o zamanda emek hırsızlığı çok kötü bir şeydir çok…

Emek vermeden kazanılanların gözden çıkarılması da kolay olur!