HEY DUR GENÇLİK!

Hasan Hüseyin GÜLCAN

Şimdi gençler, yeni yetmeler kimilerine göre ‘Ben Nesli’, kimilerine göre ‘Y Kuşağı’… Okulda kopyala yapıştır yöntemiyle işi kotarmayı, internetin altını üstüne getirmeyi, cep telefonunda hızlı tuşlara basmayı, ayda 10 bin sms atmayı, özgüven patlamasıyla oraya buraya, en başta anne baba ve öğretmenlere ayar vermeyi, ‘Ben oldum’ havalarında kimseleri beğenmemeyi…

Aforizma ve güdük mizahla idare edecek bilgiyle yetinmeyi…Marka çılgınlığında sınır tanımamayı, AVM ışıklarından hayatı seyretmeyi, son moda teknolojileri gün be gün takip etmeyi, teknolojinin çizdiği sınırlar dahilinde kalıp bir milim dışarı adım atmamayı… Hayat olarak görüyorlar… Hayat diye yaşıyorlar…

Çılgın bir oburlukla tükettiğimiz tercüme kişisel gelişim, psikoloji ve çocuk gelişimi kitaplarına bakarak, dayanarak ve ne yazık ki kadim bilgi, tecrübeleri cehalet çöplüğüne atarak yetiştirdiğimiz çocuklar işte bunlar…     Büyük sözünün değerini bilen, büyük sözü kesmeyen bizler, sözümüzün kesilmesine ses çıkarmaz, çocuk sözünden çıkamaz olduk…

Çocuklarımız bize efelendiğinde süt dökmüş kedilere dönüp, ‘Aman evladım, peki evladımlı’ cümleler kurduk, hayat tarzımızı, günlük plan ve programlarımızı onların istek ve hayatlarına göre yaptık, onların her dediği emir, her isteği dağlar delinmesi gerekse de mecburiyetti, kendimiz giymesek de, boğazdan kessek de aldığımız marka ayakkabılarla ‘Aman iyi oldu arkadaşlarının yanında mahcup olmayacak’ kalp ferahlıklarına sığındık, halden anlardık, halden anlamayan çocuklar yetiştirdik, haddimizi bildiren çocukların elinde oyuncak olduk…

Hızlı tuşa basıyordu onlar, teknolojinin dibine vuruyorlardı, aramıza çağlar mı girmişti ne… İlk çağ insanları muamelesine tabi olurken bizler, bize her konuda efelenen çocuklarımızın poposuna iki şaplak atamadık… Misafir geldiğinde bir hoş geldiniz dedirtmeyi beceremedik…’Sen önemlisin’ balonuyla şişirdiğimiz egolarını indiremedik… Özgüvenli ve özgür ruhlu bireyler yetiştirme efsanesinden gözümüzü açıp ‘Neredesin, nerede kaldın’ diye soramadık…’Ders çalıştın mı, hadi derse’ bile diyemedik… Öyle çok kulağımız bükülmüştü ki karne konusuna hiç giremedik…

Çünkü… Tercüme psikoloji, çocuk gelişimi, kişisel gelişim kitaplarında bunlar zinhar yasaktı… Baskıcı, faşizan, geri kafalı yaftası başımızın üstünde asılı dururken kimsecikler bunlara cesaret edemedi… Demem o ki… Kadim bilgi ve kültürün üstünü örten tercüme kitaplar ve bizim korkaklığımızın kolunda, gönüllü baştan çıkışlarımız tüm bu sonuçları hazırladı…

Geçtiğimiz günlerde iş yerinden bir arkadaşımla Zindankale Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinin yanındaki Dershanenin önünden Fuar otobüs duraklarında doğru giderken ara sokakta karşımızdan 5-6 kişilik kızlı erkekli bir grup geliyor. Grupta kızlar manken gibi fizikli 16-20 yaş arası kızlar. Gruptaki erkeklerden 2 tanesinin el ele tutuştuğu dikkatimi çekti. Tam çocukların el ele tutuşması ile ilgili söylenmeye başlamıştım ki erkekler sokak ortasından dudak dudağa öpüşmeye başladılar. Hem de Konya’nın merkezinde sokağın ortasında ve onlarca kişinin bakışlarına aldırmadan.

Ah annecim Ah babacığım boşuna söylememişler diyorum şimdi… ‘Senin bildiğin kadar benim unuttuğum var… ‘lafını  Ve dahi… ‘Sizin gittiğiniz yoldan biz dönüyoruz’ serzenişini… Müslüman mahallesinde salyangoz satmanın bir başka yolunu keşfetmişlerdi…

Hepsi buydu… Geç uyandık…Huuuu… Gençlik Durun durduğunuz yerde! Nereye gidiyorsunuz!