Basın camiasında çalışıyorsan, eleştiriye ve tepkiye açık olacaksın. Bizde açığız eleştiriye ve tepkiye o konuda bir sıkıntı yok. Köşe yazısı yazmak da kolay değildir. İnternet’ten kopyala yapıştır yaparsan, yâda başkasına yazdırırsan her gün gazetelerde yazı yazarsın. Ancak kendin yazı yazmaya kalkarsan işte o biraz zor. İmkânsız demiyorum bak. Sadece zor diyorum. Ustalarımız, büyüklerimiz, duayenlerimiz vardır. Her gün yazı yazan ve bunu layıkıyla yapan ve bizlere de zevkle okutan… Allah onlara uzun ömür versin ve başımızdan eksik etmesin…
Gazetecilik gerçekten de zor meslek. Aslında önce böyle derlerdi gazetecilik için. Şimdi aynı şeyi söyleyebilir miyiz bilmiyorum ama bu işi yıllardır yapan ve alaylı olarak yetişen insanlar hala eski düzen yapıyorlar mesleklerini. Oturdukları yerden degilde, bizzat giderek, görerek, konuşarak ve kendileri resimleyerek işlerinin hakkını vererek gazetecilik yapıyorlar. Oturdukları yerden bilgisayar başında cep telefonuyla ya da CTRL C - CTRL V yani kopyala yapıştır gazeteciliği yapanları bu işin dışında tutuyorum inanın o insanlara gazeteci demek hiç içimden gelmiyor.
Herkesin görüşü kendinedir. Herkesin seveni sevmeyeni vardır. Ona saygı duymak lazım. Bu benim kendi görüşümdür. Hani futbolda bir tabir vardır özellikle 4 büyük takımdaki futbolcular için kullanılır "Fenerdekiler derler ki Galatasaray’a gol atmazsan gerçek Fenerli olmazsın, Galatasaray’dakiler de derler ki Fenere ya da Beşiktaş’a gol atmazsan gerçek Galatasaraylı olmazsın" derler. Önceden gazetecilik için; adliye ve hastane nöbeti tutmayan, bu işin dayağını yiyip, çilesini çekmeyen gazeteci olamaz derlerdi. Şimdilerde bu laf değişti. Aslında laf değil mesleğin içeriği ve işleyişi değişti.
Gazeteciyiz diye kader mahkûmu değiliz elbette. Ne üzerimize kilitlenen kapı, ne de penceremize konulmuş demir parmaklık yok ama biraz meslek aşkı, biraz okurumuza duyduğumuz saygı, biraz da açgözlü meslek mensupları yüzünden, bizi tatil günlerinde çalışma hayatına mahkûm eden sektör çalışanları haline getirdi. Bu meslekten kazanılan paranın sokakta seyyar satıcının kazandığından fazla olmadığını da düşünürseniz, bana hak verirsiniz sanırım. Parasal bir etkisi olmadığına göre, ‘’Meslek aşkı’’ diyebiliriz başka tanımı olamaz.
Bu çileyi severek çekmiyorsanız eğer, zaten gazeteciliği yapmazsınız. Sizlere daha iyi haber sunma çabası, sorumluluğu ve mesleki duyarlılıkla insanlar tatil yaparken zamanını gazetede çalışarak geçirmek sıradan bir meslek aşkıyla tarif edilip, geçiştirilemez. Başkaları için kendi hayatından bu kadar büyük fedakârlık yapmak, herkesin kabulleneceği bir özveri değildir çünkü. İlimizdeki medya sektöründe çok sık rastlanan ve sağladığı üç kuruşluk avantaj için kişiliğini, mesleğini satanlardan bahsetmiyorum elbette. Bütün çilesine rağmen bu işi pisliğe bulaşmadan mesleğini yapıyorsa eğer, işini ve sizleri sevdiğinin kanıtıdır.
Biraz nostalji, biraz da drama olacak ama geçmiş günleri özlüyorum hala. Hem meslek ahlakı açısından gazetecilerin gösterdiği duyarlılığı, hem de yaşanan mesleki dayanışma ve hassasiyeti kaybettik maalesef. Bir zamanlar belli aşamalardan geçen ve etik kriterlere uygun insanların seçildiği mesleğimizde, ne yazık ki şimdi üç kuruş uğruna takla atan, bırakın mesleğini, kendi şahsiyetini satan yüzsüz insanlar rağbet görür hale geldi. Ne meslek ahlakı kaldı, ne de insan şahsiyeti.
Özellikle kentteki hayatın durma noktasına geldiği bu tür günlerde söyleyecekleri bir kaç söz, yapacakları küçük bir açıklama, topluma anlatmak istedikleri bir konu, bizim için habersizliğin ilacı olmaktadır. Hiçbir özelliği olmayan, basit bir maddi hasarlı kazanın bile manşetlere taşındığı bu günlerde, bir milletvekilinin, bir belediye başkanının, bir bürokratın, bir akademisyenin, bir sendikacının anlatacağı şeyler, baş ağrısını dindirici ilaç gibi gelebilir gazetecilere. Başkalarını bilmem ama bütün çilesine rağmen ben memnunum sizlerle birlik olduğum için.
Şimdi durup düşünün...
Allah aşkına;
En üst perdeden...
Alın terine saygınız olsun.
Emeğe - Emekçiye saygı duyun….
3 kuruşa 5 liraya çalışan gariban emekçiye, çantası omzunda akşama kadar sokakları adımlayan gerektiği zaman aç susuz dolaşan cebinde sigara alacak parası olmayan o gencecik çocuklara sahip çıkın. Mesleğe küstürmeyin onları… Onları hor görmeyin. Uzun uzun yıllar sonra şimdi bizler nasıl;
"Galip Yenikaynakları, Servet Arıcıları, Mehmet Gazelleri, Faruk Şahinleri" ve ismini unuttuğun rahmetli olmuş ustalarımızı hayırla yad ediyorsak, Sabit Horasan, Recep Çınar, Erdoğan Nesimioğlu, Dursun Seyis, Zafer Varol, Haşmet Öyken ve daha niceleri için "Allah Razı Olsun onlardan Allah uzun ömürler versin onlara" diyebiliyorsak, birileri de sizlerin arkasından bunları söyleyebilsin…
Kandiliniz ve Bayramınız Kutlu olsun…
Saygılarımla…