Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Eğer paça veya kürek eti yemeğe davet edilsem, derhal giderim. Şayet bana kürek veya paça hediye edilse, hemen kabul ederim.”
(Buhârî, Hibe 2, Nikâh 73; Müslim, Nikâh 104)
Açıklamalar
Resûl-i Ekrem Efendimiz’in paça ile kürek kemiğini yanyana zikretmesi anlamlıdır. Kürek eti ne kadar makbûl ise, paça, Araplar’ın o nisbette değer vermediği bir yemekti. Arapların “Adama paça verince, senden kürek eti ister” atasözü de bu farkı göstermektedir. Efendimiz de etler içinde en fazla kürek etini severdi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, eşsiz tevâzuunun parıldadığı bu sıcak ve samimi sözleriyle, dostça geçinmenin önemine işaret etmektedir. Şu fâni dünyada en değerli ve Allah katında en makbul iş, insanlarla iyi geçinmek olduğu için iyi münasebetleri geliştirecek, dostlukları pekiştirecek davranışlara önem vermelidir.
Dostluğu hazırlayan ve pekiştiren şeylerden biri de hediyeleşmektir. Bir arkadaşımızın veya komşumuzun bize hediye ettiği şeyi beğenmeyebiliriz. Fakat burada önemli olan, arkadaşın veya komşunun bizi hatırlaması ve ikrama değer bulmasıdır. Çam sakızı çoban armağanı sözüyle de ifade edildiği gibi, verilen şeyin değerine veya değersizliğine değil, bize verilmiş olmasına bakmak gerekir.
Resûlullah Efendimiz müslüman kadınlara, komşunun ikram ettiği şey ne kadar önemsiz olsa bile, onun hor görülmemesini tavsiye buyurmaktadır. Çünkü müslüman mütevâzi insandır. Kendini beğenip önemsemenin, başkasını hakir görüp küçümsemenin din dışı bir davranış olduğunu bilir ve öyle bir hareketi aklından bile geçirmez.
Hadîs-i şerîf bize hediyeleşmenin makbul ve meşrû bir hareket olduğunu göstermektedir. “Tehâdev tehâbbû: Hediyeleşiniz ki, sevginiz artsın” (Münavi, Feyzü’l-kadîr, III, 271) buyuran Nebiy-yi Ekrem Efendimiz hem hediye alır hem de karşılığında bir şeyler hediye ederdi (Buhârî, Hibe 11). Hediyeleşmenin insanları birbirine nasıl yaklaştırıp sevdirdiğini anlatmak için de:
“Hediyeleşiniz; zira hediye, kalbdeki kin ve nefreti yok eder” buyururdu (Tirmizî, Velâ 6).
Hediyeyi veren ve alan bunu bir sünnet olarak yaparsa, hediyenin azlığına çokluğuna, değerli veya değersiz oluşuna bakmaz. Hediye verirken riyâ, gösteriş, çıkar gibi duygular araya girerse, hediyeden beklenen netice alınmaz.
Hadisimizde işaret buyurulan bir husus da, kendisine ne ikram edileceğine bakmadan dâvete gitmektir. Bunu bir başka hadisinde Efendimiz daha açık bir şekilde belirtmekte ve:
“Çağırıldığınız zaman dâvete gidiniz” buyurmaktadır (Müslim, Nikâh 99, 102).
Sosyal münasebetlerin gelişmesinde, insanların birbirleriyle kaynaşmasında dâvetin ve dâvete gitmenin önemli yeri vardır. Zengin, âlim ve toplumda önemli yeri olan bir kişi, fakirin dâvetine katılmakla hem onu sevindirmiş hem dâvete gitmemeyi kendine telkin eden gururlu nefsini yenmiş hem de Allah’ın rızâsını kazanmış olur.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Peygamber Efendimiz insanların gönlünü almaya, onlarla iyi geçinmeye pek önem verirdi.
2. Kendisini dâvet edenler fakir bile olsa, evlerine gider, onlarla birlikte oturup yemeklerini yerdi.
3. Kendisine ikram edilen hediyeyi alır, o da başkalarına hediye verirdi.
4. Resûlullah’ın mütevâzi bir insan olduğu, onun her davranışında görülürdü.