Perşembe Hadisi

Halis Özdemir

Ebû Saîd el-Hudrî radıyalla- hu anh, Resûlullah sallalla- hu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim dedi: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştir­meye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, îmân 17)

Açıklamalar

Konunun başındaki âyetleri açık­larken, “ma’ruf” ve “münker”in ne olduğunu izah etmeye çalışmıştık.

O bilgileri tekrar etmeyeceğiz.

Bu hadis, münkerin, kötülük ve fe­nalıkların nasıl değiştirileceği konu­sunda temel teşkil edici bir özelliğe sahiptir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevi, her müslüman mükellefi kapsayıcı niteliktedir. Bu hadisin ifadesinden ve görevleri sıralayış tarzından, bunu bir kere daha açık­ça anlamış oluyoruz. İslâm âlim­leri, genel anlamda olmak üzere, kötülükleri el ile değiştirmenin yöneticilerin, dil ile değiştirmenin âlimlerin; kalb ile değiştirmenin de bunlara güç yetiremeyen za­yıfların, avamın görevi olduğunu söylerler. Böylece, her seviyedeki müslümana düşen bir vazifenin bu­lunduğu ortaya çıkmış olur. Bunun­la beraber, her seviyedeki insan, bunların hangisine güç yetirirse onu yerine getirir de denilmiştir. Müslümanlar, bu görevleri yerine getirecek bir yapıyı kurmak zorun­dadırlar. Çünkü, İslâmî hassasiyet­lere sahip bir yönetim kadrosunu, doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü öğretip öğütleyecek ilim erbabını ve bu hususlarda duyarlı bir halkı yetiştirmedikçe, vazifelerini yapmış sayılmazlar.

İyiliği emir ve kötülükten nehiy vazifesini yapacak olanların, bun­lara öncelikle kendilerinin uyması, sözlerinin tesirli olması açısından önemli ve gerekli ise de, zarûrî bir şart değildir. Bu niteliklere sahip olmayanlar, önce kendilerine emir ve nehiyde bulunur, sonra da baş­kalarından bunu isterler. Böylece iki vazifeyi birden yerine getirmiş olurlar.

Ma’rufu emir ve münkerden nehiy vazifesini sadece bilenler ya­par. Şu kadar var ki, emredilecek ma'ruf, herkesin bildiği dini farzlar ve nehyedilecek münker de bütün müslümanlarca bilinen yasaklar cinsinden ise, bu konuda bütün müslümanlar müşterektir. Şayet emirler ve nehiyler, nâdir meşeler ile ilgili veya ictihâdî konularda ise, mesele sadece âlimleri ilgilendirir. Âlimler de üzerinde ittifak hasıl olan konularla ilgili emir ve nehiy- lerde bulunabilirler. İhtilaflı konulara girmezler.

İyiliği emir ve kötülükten nehiy vazifesi yapan kimseler, İslâm’ın tebliğ metodunu iyi bilmelidirler. Nezâket, iyi muamele, yumuşak davranış, merhametle yaklaşma gibi genel esaslar, böyle kimse­lerde bulunması gereken temel vasıflardır. İmam Şâfiî:

“Din kardeşine gizlice öğüt veren kimse, gerçekten nasihat etmiş ve onu süsleyip sevindirmiş olur. Fakat alenî ve herkesin gözü önünde ona öğüt veren kimse, din kardeşini son derece küçültür ve batırır" der.

Kötülüklere mâni olup münkeri değiştirirken, elinde güç ve kuv­vet bulunduran câhillere, şerrin­den korkulan zâlimlere karşı son derece yumuşak davranılmalıdır. Aksi takdirde pek çok fitnelere sebebiyet verilebilir; hayır yerine şerre vesile olunur.

Bir kötülüğü el ile değiştirmek, ona fiilî müdahalede bulunmak demektir. Meselâ haram kılındığı

halde içki içen kimsenin içki kaplarını kırmak veya atmak, içkiyi dökmek ya da döktürmek, çalınmış bir malı sahibine geri vermek ya da verdirmek gibi işler böyledir. Ancak bunları yaparken, daha büyük bir kötülüğe sebeb olunmaması gerektiği prensibi hep hatırlanmalı­dır. Eğer bir kötülüğü değiştirmek, kendisinin veya bir başkasının öldürülmesi gibi daha şiddetli bir fitneye sebeb olacaksa, elle değiştirmekten vazgeçip dil ile söylemeli, nasihat yolunu yeterli görmelidir. Şayet söylemek de aynı şekilde tehlike yaratacaksa, kalbiyle düzeltme yolunu tercih etmek gerekir. Kalbiyle değiştir­mek demek, o şeyi kerih görmek ve ondan tiksinmektir. Bu durum, bir kötülüğe mani olmak değilse de, elinden başka bir şey gelmedi­ği için, bununla yetinilmesi câiz gö­rülmüştür. Çünkü, insanın kendisini, bile bile tehlikeye atması, dinimiz­de helal bir davranış olarak kabul edilmez. Bazı âlimler, öleceğini bilse dahi münkere açıkça karşı çıkmak gerektiğini söylemişlerse de, bu görüş doğru bulunmamıştır. İyiliği emir ve kötülükten nehiy­de önemli olan bir hususa daha işaret etmemiz gerekir. Devleti yönetenler, yönettikleri birimler üzerinde nasıl yetkili ve o nisbette sorumlu ise, aile reisi de ailesinden ve velâyeti altında bulunanlardan aynı şekilde sorumludur. O hal­de, kişinin eşinde, çocuklarında, küçük kardeşlerinde ve hizmetinde bulunanlarda gördüğü kötülükleri, ma’rufu emir ve münkeri nehyin umûmî kâideleri içinde düzeltmesi üzerine bir vecibedir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

  1. Ma’rufu emir ve münkerden ne­hiy vazifesini yerine getirecek bir yönetimi teşekkül ettirmek, bu va­zifeyi îfâ edecek âlimler yetiştirmek ve bir cemaat oluşturmak müslü­manlar üzerine farz-ı kifâyedir.
  2. Hangi vasıtayla mümkünse ve hangisine güç yeterse münkeri, kötülükleri onunla önlemek her müslümanın üzerine vecibedir.
  3. Toplumdaki kötülükleri önleme­de, genel anlamda olmak üzere, el ile, yani fiilen engel olmak yöneti­cilerin; dil ile, yani tebliğ, öğretim, îkaz ve nasihatla engel olmak âlimlerin; kalben buğz etmek, kö­tülükten nefret etmek ve tiksinmek suretiyle karşı gelmek de halkın görevidir.
  4. İyiliği emir ve kötülükten nehiy, İslâm ümmetinin müşterek sorum­luluğudur.
  5. Bir müslüman bir kötülük gör­düğünde konumuna göre mutlaka negatif bir duruş sergilemelidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.