Ebû İbrahim Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, düşmanla karşılaştığı gazalardan birinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güneş tepe noktasından batıya doğru meyledinceye kadar bekledi, sonra kalktı ve:
- “Ey müslümanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz; Allahtan âfiyet dileyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabrediniz ve biliniz ki, cennet kılıçların gölgesi altındadır”buyurdu. Sonra Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua etti:
“Ey kitab’ı (Kur’an’ı) indiren, bulutları gökyüzünde gezdiren ve düşman saflarını darmadağın eden Allahım, şu düşmanı perişan et ve bizi onlara karşı muzaffer kıl!”
(Buhârî,Cihâd 112; Müslim, Cihâd 20)
Açıklamalar
Sabrın en son ve en çok lâzım olduğu yeri yani cihadı dikkatlerimize sunmak üzere Nevevî, bu hadisi sabır konusunun sonunda zikretmektedir. Resûlullah’ın düşmanla savaşmak için güneşin tepe noktasından batıya kaymasını beklemesi, havanın biraz serinlemesini ve duaların makbul olduğu namaz vaktinin girmesini istemesinden olsa gerektir.
Düşmanla karşılaşmayı temenni etmek, bir anlamda kendine aşırı güvenmek ve düşmanı küçümsemek demektir. Düşmanla karşılaşmayı istemek ahlâkî bir zaaf, kendisine aşırı güvenmek ise, çok büyük taktik hatasıdır. Her ikisi de insanın başarısını değil, yenilgi ve perişanlığını hazırlar. Bu hadis ile şu âyetler arasında tam bir uyum ve paralellik bulunmaktadır:
“Ey iman edenler! Bir bölükle karşılaşırsanız sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya ulaşasınız. Allah’a ve Peygamber’ine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir. Yurtlarından şımararak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan men edenler gibi olmayın” [Enfâl sûresi (8),45-47].
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi asıl yapılacak iş, Allah’tan âfiyet dilemektir. Dünya ve âhirette âfiyet, belâsız ve sıkıntısız bir hayat istemek elbette en tabiî iştir. Akıllı insan, durduğu yerde başına iş açmak istemez. Ancak, kendi iradesi dışında düşmanla karşılaşan mü’min, müslümana yakışan bir tavır sergileyerek sabredecektir. Zira cennete giden yollardan biri de cihaddır. Yani “Cennet kılıçların gölgesi altındadır”. Savaşın tahmini ve tahammülü güç sıkıntılarına, acılarına sabretmek, hem zaferi hem de Allah rızasını kazandırır.
Hz. Peygamber hadisimizin sonundaki duayı -Buhârî’nin bir rivâyetinden öğrendiğimize göre- Hendek Gazvesi’nde yapmıştır. Belâya, musibete ve düşmana sabretmekte duanın büyük bir yardımcı olduğu da böylece ortaya çıkmaktadır. Nitekim yukarıda meâlini verdiğimiz âyette de “Düşmanla karşılaşırsanız sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya ulaşasınız” buyurulmuş, sabır ile Allah’ı anmak ve O’na yalvarmak arasında sıkı bir bağın bulunduğuna dikkat çekilmiştir.
O halde şöyle diyebiliriz: İlk hadiste “nûrdur” diye tarif edilen sabrı ve o nûrun insana vereceği dayanma gücünü, Allah’ı anmak ve O’na yalvarmak arttırmaktadır. Sabrımıza dualarımızla, kendimize de sabrımızla yardımcı olmak, dolayısıyla güçlü ve dayanıklı birer müslüman olarak yaşamak biz müslümanlara düşmektedir. Allah yardımcımız olsun.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Savaşta sabır, zafere ulaşmanın temel şartıdır.
2. Sabrın en çok gerekli olduğu yer, düşman karşısıdır.
3. Sabır, Allah’a güven ve güçlü bir imanın göstergesidir.
4. Gerektiğinde kutsal değerler için savaş, cennete vesiledir.