Aişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
“Allah’ın yardımı erişip fetih gerçekleşince...” âyeti indikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kıldığı her namazda mutlaka “Rabbimiz, seni tenzih ederim, seni hamd ile anarım. Allahım! Beni bağışla ...” derdi.
(Buhârî, Ezân 123,139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110), 1; Müslim, Salât 219, 220)
Buhârî’nin Sahîh’i (Ezân 139, Tefsîru sûre (110), 2) ile Müslim’inSahîh’in- de (Salât 217) Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edilen bir başka hadis de şöyledir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdelerinde: “Allahım! Seni tenzih ederim. Rabbimiz! Sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla!” duasını pek sık tekrarlardı. Bu sözüyle o, Kur’an’a imtisal (ve âyeti fiilen tefsir) ederdi.
Müslim’in rivayetinde de (Salât 218) şöyle denilmektedir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefatından önce, “Seni hamdinle teşbih ve tenzih eder,
bağışını diler, tövbe ederim”duasını sık sık tekrar ederdi.
Hz. Âişe diyor ki:
Ey Allah’ın Resûlü! Yeni yeni söylediğinizi duyduğum bu cümleler nedir? diye sordum. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ümmetimle ilgili olarak benim için bir işaret tayin edilmiştir. Onu gördüğüm zaman bu kelimeleri söylerim. Bu işaret, Nasr sûre- si’dir” buyurdu.
Yine Müslim’in bir başka rivayetinde (Salât 220), bu husus şöyle yer almaktadır:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ben Allah’ı ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim" sözlerini sık sık söyler olmuştu.” Hz. Âişe diyor ki:
“Sübhânallah ve bi hamdihî, es- tağfirullah ve etûbü ileyh" sözlerini görüyorum ki, pek sık söylüyorsun?" dedim.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
“Rabbim bana ümmetim içinde bir alâmet göreceğimi bildirdi.
Onu gördüğümden bu yana “sü- bhânellah ve bi hamdihî estağfirullah ve etûbu ileyh” sözünü çok söylerim. Ben o alâmeti, Mekke’nin fethine işaret eden “Allah’ın yardımı ulaşıp Fetih gerçekleşince ve insanların grup grup Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde Rabbini hamd ile teşbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü Allah tövbeleri çok çok kabul edendir” (meâlindeki Nasr) sûresi’nde gördüm,” buyurdu.
Açıklamalar
Yüce Rabbimiz, sevgili Resûlü’ne, “Allah’ın yardımı erişip fetih gerçekleşince ve insanların gruplar halinde Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde” Rabbini hamd ile teşbih etmesini ve bağışlanma dilemesini emretmiştir. Efendimiz de bu emre yukarıdaki rivayetlerde yer alan
ifadeleri, kıldığı namazların rükû ve secdelerinde sık sık söylemek suretiyle yerine getirmiştir. Âişe vâlidemiz, daha önce gö- regeldiği durumdan farklı olan ve devamlılık arzet- meye başlayan bu yeni durumu tabiî olarak merak etmiş ve öğrenmek istemiştir. Peygamber Efendimiz onun merakını, Nasr sûresi’nin kendisine bu görevi verdiğini söyleyerek gidermiştir. Bu sebeple bu sûreye tevdi’ (vedâlaşma) sûresi de denilmiştir. Ayrıca sûre olarak en son inen sûre de budur. Nüzûlünün Mekke fethinden önce olduğuna, Vedâ haccında indiğine dair rivayetler bulunmaktadır. Fetih öncesinde inmiş olduğu çoğunlukla kabul edilmiştir.
Hepsi de Hz. Âişe vâlidemizden nakledilen rivayetleri topluca değerlendirdiğimiz zaman, Peygamber Efendimizin bu hareketi, vefatına yakın bir dönemde görülmüştür. Bu durum, ömrün sonuna doğru iyilikleri arttırmanın Hz. Peygamberin nezih hayatında aynen gerçekleştiğinin delili olmaktadır.
Hz. Peygamberin yorumu da bunu açıkça göstermektedir.
O halde geçmişi ve geleceği sorumluluk açısından kendisine bağışlanmış olan Hz. Peygamberin yorumu ve uygulaması bu olunca artık aynı teşvikin, böyle bir imtiyaza sahip olmayan biz ümmetine öncelikle yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan bu rivayetler, Nasr sûresi hakkında İbn Abbas radıyallahu anhümâ’nın yaptığı (önceki hadiste geçen) değerlendirmenin isabetini de göstermektedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
- Resûl-i Ekrem Efendimiz çok çok istiğfar etmiş Allah Teâlâ’dan bağışlanma dilemiş, buna özel önem vermiştir. Bu hali ömrünün sonlarında daha yoğun olarak yaşamıştır.
- Nimete şükür gerekir.
- Hz. Peygamberi örnek alarak, müslümanların da yaşlılık yıllarında daha fazla ibadet ve hayır işlemeye bakmaları gerekir.
- Zafer ve başarı sonrasında tekebbür yerine ibadeti artırma ve tevazu gerekir.