Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Hz. Ali’nin oğlu Hasan radıyallahu anhümâ, sadaka edilen hurmalardan birini alıp ağzına atmıştı.
Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Kaka, kaka! At onu!. Bizim sadaka edilen şeyleri yemediğimizi bilmiyor musun?” buyurdu.
(Buhârî, Zekât 60, Cihâd 188; Müslim, Zekât 161)
Bir rivayete göre şöyle buyurdu:
“Bize sadaka helâl değildir, bilmiyor musun?”
(Müslim, Zekât 161)
Açıklamalar
Hadîs-i şerîfin önce konumuzla doğrudan ilgili olmayan yanını açıklayalım. Peygamber Efendimiz’in ve ailesinin sadaka ve zekât olan şeyleri neden yemediğini öğrenelim. Başka bir hadîs-i şerîften bu olay hakkında biraz daha fazla bilgi alıyoruz:
Bir gün Peygamber Efendimiz Mescid-i Nebevî’de kucağına küçücük torunu Hz. Hasan’ı almış, zekât olarak toplanan hurmaların dağıtılmasını kontrol ediyordu. Hasan oradan bir hurma alıp ağzına atıverdi. Bunu gören Resûlullah Efendimiz onun ağzından hurmayı alıp attı.
Oradaki sahâbîlerden biri Hz. Hasan’ın üzüleceğini düşünmüş olmalı ki:
- Hurmayı çocuktan almasaydın! diyecek oldu. O zaman Resûlullah Efendimiz:
- “Biz Muhammed âilesine sadaka helâl değildir”, buyurdu.
Acaba sadaka nasıl bir şeydir ki, Hz. Peygamber’e ve onun ailesine helâl değildir?
Hadisleri en iyi açıklayan yine hadislerdir. Peygamber Efendimiz’e ve onun ailesine sadakanın neden helâl olmadığını da şu hadîs-i şerîf açıklamaktadır:
“Şüphesiz bu sadakalar, insanların kirleridir. Bunlar ne Muhammed’e helâldir, ne de Muhammed ailesine” (Müslim, Zekât 168; Nesâî, Zekât 95). Efendimiz’in bu ifadesinin bir teşbih ve bahsettiği kirin mânevî bir kir olduğunda şüphe yoktur.
Peygamber Efendimiz bir defasında yolda bir hurma görmüştü. “Onun sadaka olmadığını bilsem yerdim”, buyurdu. Yine bir gece yatağının altında bulduğu hurmayı ağzına atıp yedi. Sonra bu hurmanın sadaka hurmasından düşmüş olabileceğini düşünerek sabaha kadar uyuyamadı. Kendisine sunulan yiyeceklerin hediye mi, yoksa zekât mı olduğunu özellikle sorar, hediye ise yer, değilse ashâbına verirdi.
İşte Efendimiz yasaklar karşısında böylesine titizdi. Onun soyundan gelen kimseler, hatta âzatlı köleleri bile sadaka ve zekât malı yemezlerdi.
Şimdi asıl konumuza gelelim.
Bu hadîs-i şerîf Peygamber aleyhisselâm’ın torununu nasıl terbiye ettiğini, bilmediği bir konuyu ona nasıl öğrettiğini gösteriyor.
Terbiye ve din eğitimi küçük yaşlarda başlar. Zira ağaç yaşken eğilir ve istenen şekli alır. Yıllar sonra onu eğmek imkânsızlaşır. Çocuğun körpe zihnine yapılan bir telkin, taşa yazılan yazı gibi kalıcı olur. Yıllar onu silemez.
Çocuğu terbiye etmenin şekli de önemlidir. Her şeyden önce çocuğa anlayacağı dille hitap etmelidir. Peygamber aleyhisselâm’ın o zamanlar çok küçük olan Hz. Hasan’ı “kaka, kaka!” diye uyarması, bu gerçeği göstermektedir.
Resûlullah Efendimiz’in sevgili torununa “yeme onu!” demekle kalmayıp sadaka hurmasını neden yemeyeceğini açıklaması, terbiyenin bir başka önemli yönüdür. Zira çocuk bir şeyin kendisine neden yasaklandığını merak eder. Yasağın gerekçesi kendisine anlatılınca tatmin olur. Bu da bizi şu önemli sonuca götürüyor:
Çocuğa dinî terbiye veren kimse bilgili olmalıdır. Ona doğru bilgi vermelidir. Birçoğumuzun başından geçmiştir. Sağlam bir din kültürüne sahip olmayan bazı yaşlı büyüklerimiz, dinî emir ve yasakların veya kâinatta olup bitenlerin mâhiyetini bilmezler. Fakat o konularda çocuğa kulaktan dolma yanlış bilgileri aktarırlar. Bu yanlışlar bazan ömür boyu devam edip gider.
Bir önemli husus da, “Canım, bu daha çocuktur. İleride öğrenir” diye ihmâl etmeden, hatanın görüldüğü yerde, uygun bir şekilde düzeltilmesidir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Hz. Peygamber’in soyuna zekât ve sadaka almak haramdır.
2. Çocuklara daha küçük yaşta helâli ve haramı öğretmek suretiyle dinî terbiye vermelidir.
3. Çocuğu eğitirken anlayacağı dille konuşmalıdır.
4. Çocuğa bir şeyi yasaklayınca, ona bunun sebebini de söylemelidir.