Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim.
(Müslim, Müsâfirîn 253. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 5)
Açıklamalar
Kıyamet gününde Kur’an’ın getirilmesini onun sevap ve mükâfatının getirilmesi şeklinde anlamak mümkün olduğu gibi, daha önce ifade ettiğimiz gibi bir sûrete, bir şekle bürünmüş olarak getirilmesi tarzında da anlaşılabilir. Çünkü bu mümkündür ve Cenâb-ı Hakk’ın gücü her mümkünü icada muktedirdir. Mü’minler buna böylece inanırlar. Kur’an’la amel etmek, kişinin dünyadaki hayatını onun emir ve yasakları doğrultusunda nizâma koyması anlamına gelir. Bu sebeple hadisi böyle tercüme etmeyi uygun gördük.
Ayrıca “Kur’an ehli” denilen kimselerin, sadece Kur’an hâfızları, onu güzel sesle tilâvet edenler veya yüzünden okuyanlar demek olmadığını, esas Kur’an ehlinin onu ezberleyip okumanın yanında Kur’an’ın muhtevasıyla amel edenler, hayatlarının her safhasını onun emir ve yasakları doğrultusunda tanzim edenler olduğunu bu hadisin açık ifadeleriyle bir kere daha anlamış oluyoruz. Ali el-Kârî, böyle olmayanlara Kur’an’ın şefaatçi olmayacağını, hatta aleyhlerinde şahitlik yapacağını söyler. Çünkü Kur’an sadece okunmak için değil, kişilerin ve toplumların hayatında uygulanmak için gönderilmiştir.
Allah’ın sadece okunması için bir kitap göndermeyeceğini her aklı- selim kabul eder. Şayet öyle olsaydı, Kur’an birtakım itikadî, amelî ve ahlâkî hükümler vazedip aynı zamanda bunlara eksiksiz uyulmasını istemez, Hz.Peygamber de bunları sadece insanlara tebliğ etmekle yetinir, uygulanması ve hayat tarzı haline getirilmesi için ömrü boyunca her türlü eziyete katlanmaz, hicret etmez, cihad yapmaz, zahmetsiz ve külfetsiz bir hayatı tercih ederdi. Ondan sonra gelen râşid halifeler ve daha sonraki dönemlerde İslâm toplumlarını yönetenler de böyle hareket ederlerdi. Oysa, İslâm’ın her safhası ve bilinen uzun tarihi bu söylenilenlerin tam zıddı bir hayat gerçeğini yansıtıcı sahneler ve tablolarla doludur. O halde müslümanlar için aslolan, Kur’an’ı hayata hâkim kılma niyeti, düşüncesi ve gayreti içinde olmaktır.
Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri, Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun ve en çok ahkâm ihtiva eden sûreleridir. Bu iki sûre, kendilerini okuyup ahkâmını uygulayan, gereğiyle amel edenlere mahşerde şahitlik yapacak ve bu hususta birbirleriyle âdeta yarışacaklar.“Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır” diye terceme ettiğimiz ifadeyi, “kendilerini okuyanların önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır” şeklinde terceme etmek de mümkündür. Her iki halde mâna ve mahiyet aynıdır.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kur’an tilâveti faziletli amellerden biridir. Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okumanın büyük bir fazileti vardır.
2. Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri Kur’ân-ı Kerîm’in metin olarak en uzun sûreleri olmanın yanında, içinde ahkâmın en yoğun bulunduğu sûreleridir.
3. Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri bu özellikleri sebebiyle kendilerini okuyup gereğiyle amel edenlere mahşerde lehte şahitlik yapacak ve bu hususta âdeta birbirleriyle yarışacaklardır.