Çarşamba hadisi
Ali radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu işitip ezberledim: “Buluğ çağına ulaştıktan sonra yetimlik kalkar. Bütün gün geceye kadar susmak yoktur.” (Ebû Dâvûd, Vesâyâ 9) Kays ibni Ebû Hâzim şöyle dedi: Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh, Ahmes kabilesine mensup Zeynep isimli bir kadının yanına gelmişti. Onun hiç konuşmadığını görünce: - Bu kadına ne oldu ki hiç konuşmuyor? diye sordu. Orada bulunanlar:
- Suskunluk ibadeti yapıyor, dediler. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir ona: - Konuş! Çünkü bu yaptığın iş helâl değildir; bu Câhiliye amelidir, dedi. Bu uyarı üzerine kadın konuştu.
(Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr 26. Ayrıca bk. Dârimî, Mukaddime 23)
Açıklamalar
Bülug çağına ermeden babası ölen erkek ve kız çocuklara yetim denir. Bu hadis, bülug çağına erdikten sonra çocuğun yetim sayılmayacağını ve hukûkî açıdan her türlü tasarrufa ehil olacağını ifade eder. Bu tasarruflar alış verişte hür olması, malını istediği gibi yönetebilmesi, evlenebilmesi gibi haklardır. Çünkü,
bülug çağında olmayan yetimlerin bu çeşit hukuku vâsîleri tarafından korunur. Kur’ân-ı Kerîm bu konu üzerinde hassasiyetle durur: “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri koruyup gözetiniz. Eğer onlarda akılca bir gelişme görürseniz hemen mallarını kendilerine veriniz. Büyüyecekler diye kuşkulanıp o malları israf ile tez elden yemeyiniz. Zengin olan veli iffetli olmaya çalışsın; yoksul olan da ihtiyaç ve emeğine uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter” [Nisa sûresi (4), 6]. “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir” [Nisa sûresi (4), 10]. Bu sonuncu âyet-i kerîmenin Kur’an’da mü’min- lere karşı vârid olan haberlerin en şiddetlisi olduğu ifade edilir. Peygamber Efendimiz’in de yetimlerin hakları ile ilgili pek çok hadisleri vardır. Daha önce bir kısım hadislerde insanın helakine sebep olan büyük günahlar sayılırken, yetim hakkı yemenin de bunlar arasında yer aldığını görmüştük. Peygamber Efendimiz, bir ibadet ve fazilet sayarak, bütün gün sabahtan akşama kadar hiç konuşmayıp susmayı yasaklamıştır, ikinci hadiste Hz. Ebû Bekir tarafından da ifade edildiği gibi bu, Câhiliye âdetlerinden idi. Câhiliye Arapları bu davranışı Allah’a yakınlığın bir yolu, bir dindarlık alâmeti ve kendilerince ibadet sayarlar, bir gün bir gece hiç konuşmamak suretiyle bunu yerine getirirlerdi. Geçmiş şeriatların bazısında oruçlu iken yiyip içmemenin yanında, beşer sözü konuşmama âdeti de vardı. Ya da oruç tutarken beşer sözü de konuşmazlardı. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Meryem’in böyle bir adağından bahisle, “Ben, çok merhametli olan Allah’a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım” [Meryem sûresi (19), 26] dediğini bize bildirir. Daha sonra bunun sadece konuşmama şeklinde devam ettiği anlaşılmaktadır. Efendimiz bu Câhiliye âdetini yasaklamış, bunun yerine Allah’ı zikretmeyi, insanları irşadı, hayırlı sözleri konuşmayı, şer ve kötü sözler söylemek yerine de susmayı tavsiye buyurmuşlardır. Hz. Ebû Bekir’in yanına gittiği hanım, Zeyneb Binti Muhâcir diye biliniyordu. Bu olay, Ebû Bekir’in hilâfeti esnasında cereyan etti. O, mü’minlerin emiri olarak Kur’an ve Sünnet’e uygun olmayan davranışlara müsamahalı davranmamıştır. Zeyneb’in sükût orucu tutması, İslâm’da hoş görülmeyen ve Peygamber Efendimiz tarafından yasaklanmış olan bir Câhiliye âdeti idi. Halife Hz. Ebû Bekir, konuşulması dinî açıdan sakıncalı olmayan sözleri konuşmamak suretiyle yapılan bir ibadet ve kulluk çeşidinin bulunmadığını ve bunun helâl de olmadığını belirterek ondan bu davranışını terk etmesini istedi. Erkek olsun kadın olsun bir müslümana düşen görev, kendisine bir peygamber buyruğu ulaştırılınca ona uymaktan ibarettir. Nitekim Zeyneb de böyle yaptı ve halifenin emrine uyarak suskunluğunu terk etti.
Susmanın fazileti ve oruçlu kimsenin susmasının teşbih, uykusunun ibâdet, duasının makbul olduğunu
bildiren hadislerle bu rivayetler arasında bir çelişki söz konusu değildir. Müslümanlar, lüzumsuz ve kişinin ne dinine ne dünyasına faydası olmayan sözler söylemekten her zaman sakındırılmış ve böyle kötülüklerden uzak durmaları istenilmiştir. Çünkü insan, söylediği sözlerden de hesaba çekilecektir.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
- Bülug çağına ulaşan yetimler vesâyetten kurtulur ve kendi haklarını kendileri elde ederler. Her türlü tasarruf yetkisine sahip olurlar.
- Dünya kelâmı konuşmamak suretiyle Allah’a ibadet ettiğini zannetmek bir Câhiliye âdeti olup İslâm’da yasaklanmıştır.
- Geçmiş birtakım şeriatlardaki yiyip içmemenin yanında konuşmama şeklinde oruç tutma âdeti İslâm dininde yoktur.
- Kişinin faydalı sözleri konuşması, emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-mün- ker görevini yerine getirmesi, ilim öğrenip öğretmesi ve Allah’ı zikretmesi birer ibadet olup, kötü sözlerden, iftira ve gıybetten, dinine ve dünyasına faydası olmayan boş lakırdılardan uzak durması da müslümanlığının güzelliğindendir.
- Müslümanlar, Kur’an ve Sünnet doğrultusunda bir amele teşvik edilince ona uymaları gerekir.