Artık her bilimin, her konunun tarihi var ve bu bizim düşünce dünyamız açısından baktığımızda, zenginleşmemize katkı sunan bir alan. İnsan,düşünme eylemine girdiği zaman öyle sorular gelir ki zihnine bunlara cevap bulmak için araştırma yaptığı zaman bile kendini tarihin içinde bulabilir. Gündemde kalmak iyi güzel insanı ana odaklar.Fakat bazen bunun dışına çıkarak geçmişi de gözardı etmeden bilmemiz hem şu anı hem geleceği değerlendirirken daha iyi analiz etmemizi sağlar.Bugün tamda böyle bir takım soruların etkisi ile bende çocukluk tarihine sardım.Antik Çağdan günümüze kadar olan döneme ilişkin bazen çok şaşırtıcı,bazen yok artık dediğim çok ilginç yaşamları görünce paylaşma gereği hissettim. Çocukluk öyle aşamalardan geçerek günümüzdeki noktaya gelebilmiş ki şükür. Şükür diyorum çünkü cennet ve cehennem arasında bir varlık olarak,annesinin göğsünü sömüren,günahkar küçük canavarlar olarak değersizleştirilen bir dönemde kim çocuk olmak isterdi ki. Ebeveynleri tarafından sokağa bırakılan, bir nesne olarak görülen, çocukların ölüm kararı babası tarafından verilebilen,hatta cılız çocuklarını satabilme yetkisi olan, Antik Çağda, çocuk olmak nasıl bir duygu idi hiç bilemeyeceğiz. Fakat şimdilerde ebeveyni tarafından istediği oyuncak alınmadığı için ortalıkta veryansın eden ağlayan çocukların duygu durumlarını ve yetiştirilme tarzlarını bilebiliriz. Ayrıca, 6 yaşından önce aile üyesi sayılmamış ve hemen yetişkinliğe dahil edilmiş Ortaçağ çocuklarını, aileye yeni bir çiftçi üyesi olması için doğan 17.yy çocuklarını ve fabrikalarda çalıştırılan sanayi işçisi çocuklarını da analım.Bu son durum hala bir çok ülkede varlığını sürdürüyor maalesef. Çocukluğun geçtiği aşamalar, her kültürde farklı olsada aynı dönemleri içeren zaman diliminde birbirine benzer şekilde çocukluklar yaşanmış.
Mesela ; Batı kültüründe, yeni çağ döneminde ,Fransa’da 1639 yılında yayımlanan bir bildiri ile ebeveynlere verilen yetki ile babalar çocuklarını kendilerine kötü davrandığı gerekçesi ile yargılama hakkına sahip olmuş ve hapsettirmişlerdir. Doğu kültürlerinde ise Eski Çin'de hangi yaşta olursa olsun çocuk,anne ve babasına sevgi ve saygı göstermek ve atalarına ibadet etmek mecburiyetinde bırakılmış.Bunu uymayanlar cezalandırılmış. İslam öncesi Arap Yarımadası'nda kız çocukları diri diri babaları tarafından gömülürken, erkek çocukları da hayatlarından emin değillermiş.Çünkü babanın çocuklar üzerinde sınırsız hakimiyeti varmış. Eski Mısır Krallığında çocuklar, savaş stratejisinde babaları tarafından rehine kullanılmışlar. Tüm bunların yanında bazı kültürlerde, içimizi birazda olsa serinleten,çocukluk dönemleri de olmuş elbette. Bunlardan biri, İslam öncesi Türk toplumunda yaşanmış. Türk'lerde çocuk soyun devam etmesi için önemli bir faktör olarak görüldüğü için çocuk sahibi olmak arzulanan bir durum olarak görülmüş.Çocuk mutlak aile ortamında büyütülür ve çocukların eğitiminden sadece aile bireyleri değil tüm toplum sorumluymuş. Erkek ve kız çocukları arasında bir ayrıma gidilmeden,daha küçük yaşlarda iken ata binmek, ok atmak, kılıç kullanmak, savaşta ustalık elde etmek tüm toplumun fertlerine ait bir mecburiyetmiş.Ataerkil bir toplum olarak babaya bir çok konuda yetki verilse de bu durum, çocuğun aleyhine olacak şekilde değil daha çok çocuğun varlığına ve hukuksal alanda yaşama alanına ait koruyuculuk anlamında yetkilendirilmiş.Mesela çocuk küçük yaşta bile olsa mal sahibi olabilirken,evlense bile babanın izni olmadan aile çatısı altından ayrılamadıklarını biliyoruz.
Yine Eski İran'da kız ve erkek çocuk ayrımı yapılmadan 5 yaşından itibaren ata binme, ok atma ve doğruluk öğretilirmiş. Günümüze kadar olan sürecin hepsini irdeleyemesekde genel çerçeveye bakarsak özellikle Avrupa'da bir dönem yok sayılan çocukluk, en parlak dönemini modern topluma geçişle birlikte yaşamaya başlamıştır. Babanın sağladığı imkanlarla annesinin şefkatli kolları altında büyüyen çocuklar,artık "birey" figürü altında ekonomik kaygıdan uzak tüketim ve teknoloji odaklı çocukluk dönemine geçmişlerdir. Gelişmemiş ülkelerde bu durum hala yoksunluk ve beraberinde gelen problemler üzerinden devam ederken,modern toplumların aile kavramı çocuk üzerinde organize edilerek,doğum günleri ,tatiller, bayramlar çocuklara göre ayarlanarak hafta sonları çocuklarla birlikte vakit geçirecek şekilde programlanmaktadır. 400 yıl süren çocukluk serüveninin geldiği noktada, çocuk haklarını savunmak korumak üzere bir çok uluslararası adımlar atılarak kurumsallaşmış yapılar oluşturulmuş ve 18 yaş altı çocukluk dönemi olarak kabul edilmiştir. Ve artık çocuk ekonomik değerler üzerinden (çalıştırılmak için) değil psikolojik değerler üzerinden ( neşe, eğlence,sevgi) üzerinden düşünülmektedir.