Bugün izlediğim bir belgeselde küflerin neden olduğu hastalıkları anlatırlarken, zihnime takılan şuydu;
Bayram aralığında, Türkiye'den Fransa'ya ihraç edilen incirlerin içinde normal değerinin 10 katı alfatoksinin tespit edilmiş ve geri çevrilmiş haberi yapılmıştı. Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre tamamen doğal koşullarından dolayı oluşan alfatoksinin kapalı olarak ihraç edilen kuru incirden ayıklanması için özel karanlık odalarda UV lambalar altında lazer ile yapıldığı ve kontrol edildiği söylenmişti.
Biz son yıllarda, doğal olsun ve içinde ölü böcekler olmasın diye inciri gidip köylülerden alıyoruz. Aldığımız incirlerin yarısının içinde gerçekten de tuhaf bir koku hissediyor ve çoğu kurtlu olduğu için yiyemiyorduk. Bu nedenle Fransa devletine hak vermemek elde değil. Diğer taraftan ise üreticinin elinde olmayan bu durumdan dolayı ve sıkı kontrollerinin yapılmasına rağmen ihracat sıkıntısı yaşanmasına da üzülmeden edemedik. Fakat Dünya'da kuru incir üretiminin ve ihracatının %58'ini Türkiye'nin karşıladığını belirten yetkililer bu duruma da çözüm bulmuşlar. Geri iade edilen ürünleri tekrar UV odalarına sokarak alfatoksin olanları ayıklayarak, incir ezmesi olarak tekrar ihraç edildiğini söylemişler. Bu sevindirici bir haber. Onca emek heba olmuyor en azından.
Küfler birçok ürün ve meyvede bulunurlar. Bunlar bazen gözle görünür bazen görünmeyen şekildedirler. Ve mikrotoksin olarak bilim dünyasında isimlendirilmişlerdir. Özellikle gözle görülenlerden, ekmekteki yeşil benekleri ve peynirdeki beyaz lekeleri kesip kalan kısmı tüketmenin sakıncası üzerinde duran ilim insanları, sürekli uyarmalarına rağmen yine de elmanın paflanmış kısmını kesip yiyenlere ekmeğin üzerindeki yeşil benekleri silip tüketenlere şöyle seslenmekteler.
Buğday ve ürünleri başta olmak üzere tüm hububat ürünleri, pirinç, fındık, fıstık gibi besinlerde küflenmeyi başlatan mantarlar "aflatoksin" denilen zehri oluşturur. Etkisini hemen göstermeyen aflatoksin, zamanla vücudun bağışıklık sistemini çökerterek, iç organlar ve özellikle de karaciğerde tahribata yol açarlar.
Genellikle yiyeceklerinizin üzerinde gördüğünüz ve "küf" olarak adlandırılan renkli kısımlar, buna neden olan mantarların üreme hücreleridir (sporlarıdır). Küfe neden olan mantarların geri kalanı ise, besinlerin içerisine doğru dallanıp saçaklanarak gider ve çıplak gözle görülmeleri çok zordur. Dolayısıyla peşinen söyleyelim: yiyeceklerinizin üzerinde gördüğünüz küf, "buzdağının sadece görünen yüzü" olduğu için, o kısmı kesip atmanız mantarlardan tamamen kurtulmuş olmanız demek değildir. Yani eğer ki böyle bir uygulama yapıyorsanız, muhtemelen bol bol küf yiyorsunuz demektir.
Hatta, küflü gıdayı bırakın tüketmeyi bir süre kokusuna maruz kaldığınızda bile size zarar vermeye başlamaktadır. Küflü gıdaları koklamak ve tüketmek alerji ve solunum yolu rahatsızlıklarına yol açar. Ve küfün vücut üzerindeki zararı yavaş ama öldürücü olabilmektedir.
Şimdi tüm bunlara rağmen, hala İslam dini israf edenleri sevmez diyerek cahillikten öteye geçmeyen bir davranışı sürdürmek hem dinimize hakaret hem de hastalıklara kapı aralamak olur.
Çünkü; İslam dinine göre can, insana bahşedilen ve korunup kollanması gereken bir emanettir. Bir Müslüman, öncelikle ruh ve beden sağlığını birtakım hastalık ve rahatsızlıklara karşı korumak ve bunun için elinden gelen her türlü önleyici tedbire başvurmak zorundadır. Kur’an’da yer alan “Yiyiniz,
içiniz ama israf etmeyiniz” (A’raf 7/31) emri bir taraftan sosyal hayatta aşırı harcama ve savurganlığı yasaklarken diğer taraftan dengesiz ve uygunsuz beslenme, yeme ve içme alışkanlığı konusunda müminleri uyarmaktadır. O halde ayetleri doğru anlamak, anlayışını geliştirmek davranışlarını düzeltmek ve yanlış inançlar üstünden, can sağlığını riske atmamak gerekir.