Bulaşıcı hastalıktan korunma yolu

Halime Bilgin

Toplumlar küreselleşmeye doğru giderken, insan hayatı da sekülerleşmeye doğru evrilmiştir.

Nedir bu kavramlar?

Küreselleşme; Ekonomik, toplumsal ve kültürel ilişkilerin dünya ölçeğinde yaygınlaşma süreci olarak tanımlanmaktadır. Bazı teorisyenlere göre ise, kapitalizmin geldiği yeni aşamadır.

Sekülerleşme ise; Toplumların dini, uhrevi inançlardan daha çok, dünyaya odaklanma hali olarak tanımı yapılmıştır.

Fransa’dan Türkçe ‘ye geçmiş bir kelime olan Sekülerizm, Türk Dil Kurumu tarafından dünyevi olan anlamında nitelendirilmiştir.

Dünyevileşme, dini değer ve davranışların insan hayatından uzaklaştırılması tamamen yaratanı hatırdan çıkarıp dünyaya yönelme halidir.

Dünya’ya yönelme, zaten İnsanın yaratılış süreveni vesilesi ile bir imtihan yeri olduğu için her zaman diliminde olmuş ve insanı farklı şekilde kendine çekmeyi başarmıştır. Adeta bulaşıcı bir hastalık gibidir. Zamanımızda, bu çekim gücü ve hastalık o kadar çok yaygınlaşmıştır ki, insanların her birine kişisel anlamda etkisi büyük ölçüdedir. Çünkü özellikle son 20 yıla baktığımızda iletişim araçlarındaki gelişme ile birlikte sosyologların tabiri ile “Küçük bir köy” haline gelen dünyada, ülkeler arası kültürel ekonomi ve toplumsal olan her şey hızla birbirine ulaşımı artmıştır. Bu durum dünyayı küreselleşmeye biraz daha itelerken, toplumları da dünyevileşmeye doğru yöneltmiştir. Bu yöneliş, uhrevi (ahiret) inancı zayıflamasından kaynaklanmaktadır.

İlginç olan şu ki, sekülerleşmenin yoğun yaşandığı batı ülkelerinde insanların spiritüel arayışları da ayrı bir çelişkidir. Her zaman olduğu gibi öncelikli inceleme alanımız, diğer ülkelerden ziyade kendi ülkemiz ve kişisel sorumluluğumuz olduğu için, müslüman bir birey olarak dünyevileşmenin hangi boyutundayız ona bakmak gerekir.

Müslümanın kişisel ve sosyal olarak bir çok sorumluluğu vardır. Allah’a olan sorumluluğu, kendine olan sorumluluğu, topluma olan sorumluluğu. Tüm bu sorumluluklarını bazen unutarak, bazen kaçarak, bazen örterek yaşamaya çalışmasının altında, dünyayı önceleme çabası vardır. Ahiret hayatını, hesap verme bilincini unutarak tamamen dünyanın cazibe alanına girilmesidir aslında dünyevileşme. Bir imtihan vesilesidir. Bu nedenle Allah sürekli bir uyarıda bulunmuştur yarattığı insana.

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider)......(Hadid/40)

“(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!” (Ankebut/64)

“Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyor, ahireti bırakıyorsunuz”. (Kıyamet/20-21)

Görüldüğü üzere ahiret hayatının önünde dünyevileşme bir engel olarak karşımıza çıkmakta ve bizi nasıl çekip oyaladığının altı çizilmekde. Bu durumda kişiye düşen, sorumluluklarının farkında olarak, ahiret hayatını gündelik hayatının içine dahil ederek bilinçli bir şekilde yaşamakdır. Bu nasıl olmalıdır?

İnsanın düşünceleri, davranışlarına, davranışları da alışkanlıklarına dönüşüyorsa eğer, o halde en başta düşünce tasavvurumuzu oluştururken uhrevi hayatı dahil ederek, duygu halimizi ve hareketletimizi bu tasavvurla yönlendirirsek bulaşıcı bir hastalık olan dünyevileşmenin pençesine takılmaktan korunuruz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.