Anadolu’da Bugün Gazetesi’nin çok değerli takipçileri, geçen haftaki yazımda istişare kültürünün öneminden ve ortak aklın işletmelerde yeterince gelişmediği durumlarda yaşanabilecek problemlerden bahsetmiştim. Bu haftaki yazımda ise konu hakkındaki çözüm önerilerine yer vermeye çalışacağım.
İstişare etmek, bir işi yapmadan önce başkalarının fikrini sormak yani danışmaktır. Yani bireylerin veya ekiplerin bir konu hakkında bilgi ve deneyimlerini paylaşarak ortak bir karar verme sürecini yürütmelerini ifade eder. Bu yaklaşım farklı bakış açılarının buluşmasıyla en isabetli kararların alınmasına hizmet eder.
Ancak daha önce de vurguladığım üzere özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde karar mekanizması bir veya birkaç kişi tarafından işletilir.
Stratejik önemi olan, kurumun geleceğine hizmet edebilecek önemdeki kararların yanı sıra, kurum için çok da belirleyici öneme sahip olmayan operasyonel işlerde de yine aynı kişiler karar verici pozisyonda olabilirler. Bu ayrımı yapamayan işletmeler orta ve uzun vadede yarardan çok zararla karşılaşacaklardır. Bundan dolayı işverenler veya yetkililer yöneticilerin aşırı kontrolcü yaklaşımlardan vaz geçmeli ve toplam faydaya odaklanmalıdır.
Hiç kimse her konu hakkında her şeyi bilemez, her zaman en doğru kararları alamaz. Bu yüzden işi ehline bırakmak en doğru yaklaşımdır.
Karar süreçlerinde konusunda yetkin kurum çalışanlarının görüşünü almak yetki paylaşımı veya güç kaybı anlamına gelmez, aksine alınacak kararların olası olumsuz ya da öngörülmesi zor olan etkilerini tahmin etmeyi kolaylaştırmayı ve uygulama etkinliğini artırmayı sağlar. Aynı zamanda ortak akıl devreye girdiğinde, tüm işletme çalışanları alınan kararları daha kolay benimser ve hayata geçirilmesinde daha fazla istekli davranırlar
Bundan dolayı işletme sahipleri veya karar vericiler:
- Konusunda uzman kişileri kurumlarına kazandırmalı, aynı zamanda mevcut çalışanlarının mesleki ve kişisel gelişimlerine yatırım yapmalı ve gerektiğinde inisiyatif vermekten kaçınmamalıdırlar.
- Özellikle operasyonel konularda işi ilgili birimlere ve çalışanlara devretmeli, karar verici pozisyondan çıkmalı, sadece takip edebilmek adına kurum içi denetleme ya da kontrol mekanizmalarını geliştirmelidirler.
- İşletme için stratejik önem taşıyan konularda, kurum içinde konu hakkında bilgi ve becerisi yüksek çalışanların da karar süreçlerinde yer almasını sağlamalıdırlar.
- Terfi, performans değerlendirme ve ücretlendirme politikalarında çalışanların hem bireysel uzmanlıklarını hem de ortak akla ulaşmadaki katkılarını göz önünde bulundurmalıdırlar.
- Gerektiğinde beyin fırtınası toplantıları düzenlemeli ve çalışanları şirkete uzmanlıkları doğrultusunda daha fazla katkı verme konusunda desteklemelidirler.
- Çalışanlar için, yetkin(uzman) oldukları konularda katkı vermelerini teşvik edecek ve ödüllendirilmelerini sağlayacak öneri sistemleri geliştirmeli ve uygulamaya almalıdırlar.
Özetlemek gerekirse işletmelerin karar mekanizmalarında istişare bilincini ve ortak aklı kullanmak, hem tüm personeli geliştirecek ve kendilerini değerli hissettirecek, hem de şirketin daha isabetli kararlar alabilmesine hizmet edecek önemli bir kültürdür. Bu kültürün oluşması ve gelişmesi için işverenler ve yöneticiler sürekli çaba sarfetmeli ve destek vermelidir.
Yazımı Samuel Johnson’ un şu sözü ile bitirmek istiyorum:
‘‘Sadece kendine güvenerek kimseye danışmayan insan, dünyanın en büyük filozofu da olsa, hatadan kurtulamaz.’’
Sağlıcakla kalın.