Geçmişten günümüze kadar süregelen evliliklerde eşler çoğunlukla birbirlerini aynı evde yaşamaya başladıktan sonra tanımaktadırlar. Hatta bu insanların birbirini tam tanıyamamasını Shakespeare 1590-1595 yılları arasında yazdığı tiyatro oyunu “Aşkın Emeği Boşuna” eserinde kendi yaşadığı dönemi çok güzel yansıtmıştır. Oyun trajikomik bir olay örgüsü içinde geçmektedir. Türk edebiyatında ise Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” adlı eseri bu konuya en güzel ışık tutan başka bir kaynaktır.
Evli, nişanlı, sözlü, sevgili ya da herhangi bir arkadaşı tanıyabilmek çok zorlayıcıdır. Bireyler, genellikle ne kadar samimi olurlarsa olsunlar, gösteremedikleri duygularını, kendilerinde saklı tutarlar, tıpkı bankaya yatırdıkları para gibi duygularından da açık açık bahsetmek istemezler. Çiftlerin en büyük kâbusları anlaşılmamak, dinlenilmemek, eleştirilmek, yargılanmak, akıl verilmesi, onaylanmamak gibi unsurlardan dolayı kendilerini açma konusunda zorlanırlar. Bu durum psikoterapide de böyle olmaktadır. Danışan ilk birkaç seans terapistini gözlemler; güvenmek, anlattığında can kulağı ile dinlenilmek ve anlaşılmak için gözlem yapar. Aklından hep şu soru geçer “acaba olayla ilgili gerçek duygumu anlatsam beni yargılar mı?”, terapistinden emin olduktan sonra anlatmaya başlar. Aklından geçenleri, ne hissettiğini, nasıl olduğunu, kendini, hikayesini, vb.
Evliliklerde de durum çok farklı değildir aslında, eşler birbirlerini aynı evde yaşamaya başladıktan sonra tanımaya başlarlar. Çocuk olunca, işler daha da karmaşık bir hal alır çünkü çocuk olunca evdeki sorumluluk da artar. Daha eş olarak birbirini tam tanıyamayan çiftler, çocukları olunca daha da zorlanmaktadırlar. Tanımak için aslında çok önemli ya da özel bir şey yapmaya gerek yok. Sadece sohbet etmek birbirlerini tanımak için iyi bir başlangıçtır. Sohbet ederken karşılıklı olarak hem kendileri ile ilgili bilmediklerini öğrenmek, hem de aileleri ile ilgili ip uçlarını yakalamak için nasıl ailede büyüdüklerini, ailelerinde sorun olduğunda nasıl aştıklarını, günlük aile rutinlerini, kardeşleri ile ilişkilerini, tartışmaların nasıl sonuçlandığını, aile sohbetlerini, aile dostluklarını, çocuk yetiştirme stillerini, anne – babaları ile olan iletişimlerini vb. konularda birbirlerine anlatmaları kendi ilişkilerine de ışık tutacaktır. Çiftler kendi ailelerinde gördüklerini birbirlerine anlattıkça, birbirlerini daha iyi tanımaya başlamaktadırlar. En basit sorulardan birkaçı; en sevdiğin renk, akraba, yeğeni, gibi kişisel sorularda karşıdaki partneri tanımada çok yardımcı olmaktadır..
Evlilik uzun soluklu bir yolculuktur ve bu yolcukta her iki partnerde sürücü koltuğunda oturur. Biri yorulduğunda, diğeri direksiyonu devralır bundan dolayı da evlilik müşterektir denilmektedir. Partnerler, evlilikte birbirlerine yardımcı olmalı, birbirlerinin duygusal yönden yüklerini taşımalarında destek olmalıdırlar. Bazen insan kendini yorgun hisseder, iş yapmak içinden gelmez, yemek yapmak bile bir görevmiş gibi olunca içinden gelerek yapamaz. Böyle durum ve zamanlarda kendini ifade etmek ister ama anlaşılıp anlaşılmayacağında çekinir, bundan dolayı da ilişkilerde çatışmalar ortaya çıkar, aslında oturulup konuşulduğunda bir plan program gibi değil ama haftada 2 gün dışarda yemek yeme ( bir restoran, arkadaş ya da aile büyüklerinden birinde de olabilir), kültür ve sanat etkinliği için ayda veya uygun oldukça katılma, yemek sonrası beraber yürüyüş yapma, film izleme, dışarı çıkma gibi etkinlik planlama ve en önemlisi eşlerin birbirleri dışında kendileri için ayırdıkları vakitlerde evde kalan partnerin evde yapılması gereken işleri yapması. Böyle bir plan yapılıp, uygulandığında partnerlerin birbirlerine daha çok bağlandığı ve birbirlerine kendilerini daha iyi ifade ettikleri görülmektedir. Duygusal olarak birbirlerine daha fazla yatırım yaparlar çünkü aralarında kurallara bağlanmayan, sözel olarak konuşulmuş ve birbirlerinin halinden anlayıp da yardım istenmesine gerek duyulmadan yapılan işler yürüyor demektir.
Duygusal banka; tam olarak bunu ifade eder.
Bir şey denilmeden anlamayı, anlaşılmayı kapsamaktadır çünkü bu konu önceden konuşulmuş ve karara bağlanmıştır. “Ben bugün çok yorgunum” denildikten sonra diğer partner hemen eşini dinlenmeye alıp, onun kaldığı yerden işlere devam ederse şunu kastediyor demektir: “Senin yorgunluğunu anlıyorum, ben hallederim. Sen dinlen.”