Kıymetli okurlarım, asil Türk milletinin fedakar evlatları ve diğerleri…
Bugün bahsedeceklerim birilerinin hoşuna giderken, birilerinin gitmeyecektir. Zaman zaman olduğu gibi. Çokça tartışılan, yıllardır konuşulan bir konu üzerine elimden geldiğince ve bildiklerim nispetince konuyu ele alacağım. Birileri, “Ferit yine zehir zemberek konuşuyor, yazıyor” diyebilir. Onlardan bir süreliğine, en azından yazıyı okuyup bitirene kadar akıllarından geçenleri susturup dinlemelerini, görmelerini rica ediyorum.
Bir göçmen meselesidir gidiyor. Göçmen aşağı, göçmen yukarı, göçmen değil mülteci, mülteci değil sığınmacı, sığınmacı değil geçici statülü bilmem ne falan. Sokaktaki vatandaştan Meclis’teki vekile kadar, “Aman ırkçı gibi gözükmeyeyim, beni öyle bellemesinler” diye düşünenler var. Bu düşünceden hareketle bu göçmen meselesine karşı görüş beyan edenlere, “Irkçı, provokatör” diyorlar. Hatta o göçmenlere, “Onlar bu toprakların esas sahibi, Türkler değil. Gerekirse Türkler gitsin” diyecek kadar ileri gidenler bile var. O kadar da yoktur demeyin, vallahi de var billahi de var. Unutulmamalıdır ki; Türkiye Türklerindir. Aksini iddia eden en hafif ifadeyle hayırsız evlattır.
Yazıya başlarken bir ifade kullandım dikkatinizi çektiyse. Tekrar yazıyorum; Asil Türk milletinin fedakar evlatları. Hafızam beni yanıltmıyorsa 1071’den bugüne Anadolu’da söylenen bu sözü en son 15 Temmuz hain darbe girişimi olduğunda Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemişti. Peki niye? Niye, “Arap, Fars, Laz, Çeçen, Boşnak, Kürt vesaire topunuz gelin, yurdumuz elden gidiyor” demedi de “Türk” dedi? Gayet basit. Çünkü bu evin sahibi Türklerdir! Ev sahibi evini temiz tutar, temiz olmasını ister, kirlenmesine müsaade etmez. Peki, gelenler kirletmedi mi Türk’ün evini? Yahu daha düne kadar Konya’da gruplar halinde dolaşan Suriyeliler, Konyalı esnafın dükkanını basıp, hastanelik etmiyor muydu? Ediyordu. Kim, neyin hesabını sordu? Türk evladı zarar görünce ‘biz sizi ararız’ mantığıyla hareket edenler, ‘kardeşlik türküsü’ söyleyenler, hasbelkader bir geçici statülü sığınmacının başına bir şey gelse olayın ne olduğunu bilmeden “Irkçı saldırı, provokasyon, faşizm” gibi, aslında milletimizin yabancısı olduğu kelimelerle bas bas bağırıyorlar. Bu nasıl adalettir, bu ne particiliktir?
Özellikle Karatay tarafında ahalinin apartmanlarının kapısını açık tutmaya korktuğunu bilmiyor musunuz? Kör müsünüz, sağır mısınız yahu? Akşam, gece vakitlerinde apartman kapılarını açık bulduklarında içeri dalıp ‘torba tutanlar’, milleti zehirleyenler hangi uyruklu? Nerden gelmiş? Sağır sultan duydu, bir siz duymuyorsunuz, görmüyorsunuz. Mazlumlarına lafımız yok, eyvallah ama bu sığınmacılar içerisinde suça karışanlar çok fazla. Öyle değil mi? Öyle. Kötüye gerekeni yapmak da adil bir devletin işidir. Öyle mi? Öyle ama Merkel’in eline bakınca da adalet rafa kalkıyor maalesef. Adalet şart.
Irkçı değilim, Müslümanım, mazlum sığınmacıya karşı değilim ama birileri alenen Türk düşmanlığı yapıyor ve maalesef bunu bizim içimizdekiler yapıyor. Türk düşmanlığı ırkçılıktan sayılmıyor ya! Zamanında, “Mehmet’imin ayağı üşümesin” diye cepheye çorap gönderen Türk anaların inancıyla, azmiyle kurduğu Cumhuriyet’in sayesinde bugün birileri kravatlı, takım elbiseli beyefendiler, hanımefendiler olup; makam, koltuk, araç, koruma, itibar elde ettiler. Ama “Türkiye Türklerindir” diyebilmek için, hatta “Türk” diyebilmek için bile bir kişinin iki dudağı arasından süzülecek harflere bakıyorlar. Yazık!
Madem size göre demokrasi denince akan sular duruyor; referandum yapın. Sorun bakalım millete, Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı diye. Ona göre karar alın. Afgan mülteci konusunu da ona göre ele alın. Haydi buyurun. Desem ki size “Suriyelilere sorun, kalmak mı istiyorlar yoksa gitmek mi istiyorlar, referandum yapın” diye, e onlara da zaten vatandaşlık verdiniz ve vatandaşlık konusunda bir farkımız yok. Yapın bir referandum, demokrasinin gereği yerine gelsin ve herkes de sonuca razı olsun.