Geçtiğimiz gün milyonlarca asgari ücretlinin merakla beklediği rakamlar açıklandı. 2021 yılında uygulanacak asgari ücret yüzde 21.56 artarak, aylık brüt 3.577.50 liraya, net de 2.825.90 liraya yükseldi. Diğer yandan, yeni asgari ücretle birlikte, doğum ve askerlik borçlanmasından işsizlik maaşına, genel sağlık sigortası priminden bireysel emeklilik sistemi kesintilerine kadar tüm ödemeler de artış meydana geldi. Bence, açıklanan rakam; “Az geri ücret” oldu.
Türkiye’de çalışan nüfusun yaklaşık üçte ikisi asgari ücret ya da asgari ücretin altında gelirle geçinmeye çalışıyor. Milyonlarca kişi asgari ücret civarında ücretle yaşam mücadelesi verirken, koronavirüs salgını sonrasında artan işsizlik, yaşanan iş ve gelir kayıpları ücret artışları üzerinde ciddi anlamda baskı oluşturuyor. Mevcut şartlarda, belirlenen ücret artışlarının uygulanmasının hiç de kolay olmayacağı görülüyordu.
Bakan, “Asgari ücret, enflasyonun 7 puan üzerinde arttı” dedi. Doğrudur. İşveren kesimi, “Zorlu bir süreci tecrübe ettik. Bu durum en başla çalışan kesim, işçiler için zor aynı zamanda işveren için de zor. Enflasyonun 7 puan üzerinde bir refah payıyla asgari ücrete karar verilmiş oldu” dedi. Doğrudur. İşçiler, “Açıklanan ücret işçi beklentilerini karşılamaktan uzak” dedi. Bu da doğrudur. Herkesin dediği doğrudur. Herkes haklı. Fakat mantıken herkesin haklı olması pek mümkün değil. Hayatın olağan akışına ters. O zaman sisteme bakmak lazım. Bence sıkıntı orada. Artık, kurbanlık alırken yapılan pazarlık tarzı bir görüşme sürecinin olmaması gerekiyor. 21. Yüzyıla gelmişiz, bilim ve teknoloji ilerlemiş. Kullanılsın, değerlendirilsin. Verilere dayalı, hakkaniyetli, herkesi memnun, mutlu edecek bir sisteme geçilmeli…
Şunu şöyle yapın, bunu böyle edin de; sistem de şöyle olsun diyecek halim yok. O konuda taraflar kendi içerlerinde bir beyin jimnastiği yaparlar ve bir yol bulurlar. Ama dediğim gibi; eski usul pazarlıkla kimse memnun olmayacak gibi görünüyor.