Ayak, yorgan, medya

Ferit Hepokur

Yıllar evvel bir büyüğümle karşılaştığımda elini öpmek için eğilmiştim. Tam elini öpecek derecede eğildiğimde tepki göstermiş, “Ne olursa olsun, ne benim ne de başkasının elini öpmeye kalkışma, kimsenin önünde eğilme” demişti. Neden böyle bir şey dedi diye düşünürken, “Sen gazetecilik yapıyorsun. Gazeteci dik duracak ki millet de dik dursun” dedi.

Onun hala biraz fazla tepki verdiğini düşünsem de ana fikir olarak söylediği şey doğruydu. Bunu zaman içerisinde anladık. Bu nasihat yalnızca bir gazeteci için geçerli değildi aslında. Dik durmalı insanoğlu. Eğilip, bükülmemeli. Gelene ağam gidene paşam dememeli. Haksızlığa gelmemeli, insanları kandırmamalı, aldatmamalı. Yalanla dolanla işi olmamalı. Üçe, beşe eyvallah etmemeli…

Allah, alnımızda en ufak bir leke olmadan hayatımızı sürdürmeyi nasip etsin. Hayatın gerçeklerine değinmeye devam edelim bakalım. Elimizden geldiğince, gördüğümüz ve bildiğimiz nispetince. Bıkmadan, usanmadan.

Vatandaşın öncelikli gündemi her daim ekonomiydi. Ancak bugünlerde hayat pahalılığından şikayet edenler oldukça fazla. İktidar cephesi vatandaşlara tasarruf çağrıları yaparken, muhalefet ise hep bir ağızdan hayat pahalılığı üzerinden iktidarın politikalarını eleştiriyor. Buraya kadar tamam, eyvallah. Bu işin doğası böyle. Politika böyle bir şey.

İşin medya tarafı enteresan. Egemen bakış açısının tarafında olan medyaya bakarsanız her şey güllük gülistanlık. Ha, onların demesiyle her şey güllük gülistanlık mı oluyor? Hayır. Muhalif medyaya baktığınızda da “ah, vah” diyorsunuz. Onların demesiyle ülke düzeliyor mu? Hayır. Zaten temel sıkıntı şu; ‘iktidar yanlısı olacağım ya da muhalif olacağım’ düşüncesiyle gazetecilik yapılmaz. Gördüğünü yazacaksın, yayınlayacaksın. Ancak bunu yapabilmeniz için milletin maddi, manevi desteğini arkanızda, yanınızda hissetmeniz lazım. Bu olmazsa olmaz. Niye? İktisadı, maliyeyi falan pek bilmem ama şunu iyi bilirim ki; bir şeyin parasını kim veriyorsa o şeyin sahibi odur. Bu kadar basit mevzu. Bu basit mevzu, herkes bilir ama kimse de dillendirmez. “Şuradan fonlanıyor, buradan destekleniyor da ondan böyle yazıp çiziyorlar” muhabbeti o yüzden çıkıyor…

Her neyse mevzuyu fazla uzatmadan gördüğümü yazayım. Özellikle elektrik ve doğal gaz zamları vatandaşın cebini adeta yaktı. Kışın ortasında petekler kapatılıyor, dereceler düşürülüyor. Buz gibi evler. Bunun neticesinde hastalık da çoğalıyor haliyle. Evlerinde doğal gaz kurulu bazı vatandaşlar evlerine soba kuruyor. Hatta bazı iş yerlerinde de durum bu şekilde. Herkes elinden geldiğince, mecbur kaldığından tasarruf yapmaya çalışıyor. “Ayağını yorganına uzatmayan yandı” diyor vatandaşlar. Ancak, yorganı yukarı çeksek ayaklar açıkta kalıyor, ayaklar üşüyor. Ayakları örtsek elimiz, yüzümüz üşüyor. Şaştık kaldık vallahi, ne yapsak ki?