Politikadan, siyasetten mümkün mertebe uzak durmuşumdur. Ancak kabul edersiniz ki politikadan ne kadar uzak durursanız durun, bir şekilde hayatımıza bir müdahalesi var. Bu kural dünyanın her yerinde de böyledir…
Gelelim Türkiye’de neler oluyor, bitiyor mevzusuna. Tek tek şu şöyle oldu, bu böyle bitti demeye gerek yok. Genel tabloya bakalım. Ülkede birtakım sorunlar yok mu? Var. Ancak çözülemeyecek sorunlarımız yok.
Ülkemiz gerçekten de son 20 yılda gelişti ve büyüdü. Bunu AK Parti yaptı. Büyüme noktasında temeller –kim ne derse desin- koalisyon döneminde atılmıştı. AK Parti işi daha da ileri bir boyuta taşıdı. Devrim niteliğinde adımlar attı. Ekonomide olağanüstü denilebilecek veriler elde edildi. Sırf Türk Lirasından altı tane sıfırın atılması bile oldukça önemli bir hamleydi.
Halkın gündemi ekonomi. Bugün ülkemizde bir ekonomik krizin olduğunu söylersek de yalan söylemiş olmayız. Ekonomideki sorunlar çözülmez mi? Çözülür. Fakat bazı adımların atılması lazım. İktidarda olan AK Parti henüz bu adımları atabilmiş değil, şu veya bu sebeple. Bu durum AK Parti’nin adım atamayacağı anlamına da gelmiyor.
Ben inanıyorum ki; ekonomide yaşadığımız şu sıkıntılar eğer doğru adımlar atılırsa 1 yıldan çok daha az bir süre içerisinde çözülür. Ekonomi düzeltme işinin formülleri tüm dünyada bellidir. Bazı ‘sihirli’ kelimeler söyleyip, söyledikleriniz ilgili icraat yapacaksınız. Mesela ne yapmalısınız? Bence öncelikle yapılması gereken yargı bağımsızlığının tam manasıyla sağlanması. Büyüklerimizin dediği gibi; adaletin olmadığı yerde rahmet olmaz. Hükümet yargıya müdahale etmediğini tüm dünyaya ispat etmek zorunda. Henüz bunu ispatlayabilmiş değil bunun neticesinde ve yatırımcılar maalesef Türkiye’yi güvenilmez bir ülke olarak görüyorlar. Bunun aşılması lazım. Yabancı yatırımcı ülkede fabrika açacak, fabrika açtığı yerde istihdam sağlayacak, yapılan anlaşmaya göre Türkiye’ye getiri sağlayacak. Sadece söylemekle, çağrı yapmakla bu iş olmaz. Adım atacaksınız.
Zamanında AK Parti iktidarından önce otomotiv devlerinden biri fabrika açmak için Türkiye ve Bulgaristan arasında seçim yapmıştı. Her iki tarafa da “Bize ne gibi kolaylıklar sağlayacaksınız” diye sorulmuştu. O dönem Türkiye, “Size bedava arsa vereceğim, gelin fabrikayı bizim ülkemizde açın” demişti. Sonra bu firma Bulgar tarafında dönüp “Bakın Türkiye bize bunu veriyor, siz ne veriyorsunuz” demiş ve Bulgarlar, “Madem Türkiye öyle dedi biz daha da fazlasını veremeyiz” diye işten çekilmişti. Türkiye’ye açılan bir fabrika diğer uluslararası yatırımcıların da ilgisini çekmiş ve ülke bir anda yükselen bir dev haline gelmişti. Diyeceksiniz ki bunun yargıyla, hukukla ne alakası var? Şöyle; o dönem Türkiye, hukuk başta olmak üzere birçok konuda uluslararası düzeyde kendini kabul ettiren adımlar atmaya başlamıştı ve neticesinde de fabrikayı kapmıştık.
Atılması gereken adımların birinden bahsettim. Daha birkaç adım daha var. Onlara da Allah izin verirse başka zaman değineyim…