Son dönemlerde gençliğimizde tespit ettiğimiz yozlaşmanın önüne geçmek adına bazı konuları kaleme almak istedim. Örneğin; saygısız, kendinden başkasını düşünmeyen, lüks yaşamanın yolunu arayan ama bunu için bile kılını kıpırtdatmayan bir toplum haline geldik. Eskiden bir ‘miskin’ topluluğu oluşurmuş… Gün geçtikçe insanlarımız ve terimi unutmuş olabilir ama hastalık bizi unutmamış bilakis daha da genç yaşlara kadar ilerlemiş. Efendim! Zamanın birinde bundan çok çok evvelinde üç arkadaş varmış. Bu faydasızlara halk arasında ‘miskinler’ denilirmiş. Bir yere otururlar zaman zaman uyurlar, açlıktan ölecek hale gelseler bile kalkıp iki adım yürümeye erinirlermiş. Gel zaman, git zaman bu üç miskin nasıl olduysa bir araya gelmişler. Bir duvarın kenarına yaslanan bir miskine diğer iki miskinde yanaşarak uyumaya başlamış. Aylar günleri kovalamış ( tabii bu arada duyarlı insanlar arada bir su veya ekmek verirlermiş) Pis kokudan yanlarına yanaşılmayan bu üç miskin arada bir uyanırmış ve pişkin pişkin; ‘ yahu ne kadar çalıştıysak çok yorulmuşuz der, birbirini tetikleyip tekrar uykuya dalarlarmış’ Derken, bu üç miskinin yaslandığı duvarında içinde bulunduğu binada yangın çıkmış. Alevlerin etkisiyle duvar çok ısınınca en baştaki miskin kolundaki yanma hissiyatının acısıyla uyanmış ‘ Yahu biraz ilerleyin kolum yandı, acıyor’ demiş. Arkadaşlarının ısrarı neticesinde kendilerine gelen miskinler duvardan bir adım ancak uzaklaşmış ve tekrar uykuya dalmışlar. Bu sırada itfaiye erleri alevleri söndürmüş ve etrafa binayı soğutmak amacıyla su sıkmaya başlayınca bu üç miskine su sıçramış… Yüzlerine fışkıran soğuk suyun etkisiyle şok yaşayan miskinler ‘ Yahu ne oluyor’ deyip gözlerini ovalarayak uyanmışlar ve birde bakmışlar ki aylar önce yaslandıkları duvardan tam bir metre uzaklaşıvermişler. Bu arada en baştaki miskin şöyle demiş; ‘ Allah’ın işine bak nereden nereye, vay bee ‘ diye şaşkınlığını ifade etmiş. Oysaki adamlar aylar sonra ancak bir metre ilerlemişler! Miskinlik ve pişkinlik böyle bir şey işte ! Şimdi bu terimleri unuttuk ama hastalığı en derin şekilde özellikle gençlerimizde yaşıyoruz. Son yıllarda özellikle gençlerimiz ellerinde cep telefonu, Dünya’dan bir haber, yerinden kıpırdamaya imtina eden, hazırı tüketen bir yapıya büründü. 15-25 yaş arası gençlerimizin halleri maalesef böyle. Anadan, babadan, haktan, hukuktan habersiz ve en kötüsü böyle bir şeyin ihtiyaç olduğunun bile farkına varmadan miskince yaşıyorlar. Otobüse veya trene bindiğinizde karşınızda sanki duvar varmış gibi bir genç topluluğunu görmek bizleri çok üzüyor. Zamane gençleri maalesef sahipsiz kalmış. Bunda hepimizin sorumluluğu var. Bizim gençlik yıllarımızda lisede okurken bindiğimiz otobüs veya dolmuşlarda selamdan sonra içeride bulunan her kimse bizlerle sohbet ederdi .Hal hatır sorar, matematik veya ingilizce sorular sorarlardı: Hatta bunlar öğrenci diye bazı esnaflar dolmuş paramızı verirdi. ‘Okuyun oğlum büyük adam olun bu ülkenin büyük adamlara ihtiyacı var. Pırıl pırıl gençlersiniz’ derlerdi. Şimdi ne o amcalar ne de o gençler kaldı. Üzüldüğümüz ve kaygılandığımız nokta bu. Allah yar ve yardımcımız olsun. Bizleri bu saatten sonra ancak ‘O’ hidayete erdirirse erdirecek. Yoksa daha çok yetmiş yaşındaki hacı babam ve ninem trende ayakta bekleyecek. Biz bu değiliz, olmamalıyız ey gençlik ey okur.