Sevgili Dostlar;
‘İnsan’ unsurunun etten kemikten müteşekkil olduğunu unutup,
Hayata hep realist pencereden bakmayı alışkanlık haline getirmiş zat-ı şahanelerin;
Her acı çekip, sıkıntıya düştüğümde:
Hakikatlerle yüzleştiğimi hatırlatıp, telkinlerde bulunmaları ile giderek mekanikleşen bir hayatın felsefesini okumak yormakta bu fakiri.
Bu söylemler,
Bu telkin ve tespitler,
Ve güven karelerini parçalayıp yok ederken;
Her daim tırnaklarımızı bileyip, savaşa hazır tutuyoruz benliğimizi…
Barış için,
Adalet için,
Güzellik için,
Daha mutlu yaşamak, hastalanmamak, yaşlanmamak, ölmemek, sevdiklerimizle birlikte olmak, para kazanmak, inançlarımız için hep çetin mücadeleler veriyoruz.
Sürekli bir mücadele,
Bitmeyen kavgalar içerisindeyiz hep!!!
Bütün bu hengâmenin sonunda da yara bere içinde kalmakta gönül köşkümüz…
Yüreğimiz dağlanmakta,
Göz pınarlarımız kanamakta…
“Hakikat: uğruna ömrümüzü harcadığımız şeylerle değiştirmeye çalıştığımız şeydir " ... diyor Hayyam…
Evrenin özü doğruluk olsa da, hakikatlerle yüzleşebilmek zannedildiği kadar kolay değildir dostlarım...
Güneşi vaktinden önce doğdurmaya çalışmayalım...
Ancak şu da var ki yüzleşmeye yüreğimizde sevgiyle gidersek, yüzümüz kara çıkmaz kanaatindeyim.
Söyleyebileceğim en altı çizilesi tavsiyelerden biri bu ben fakir için.
Öte yandan “Kendisi ile barışık, özgüveni yerinde, özeleştiri yeteneğine sahip, sağlıklı empati yapma gelişmişliğine erişmiş bir insanın hakikatlerle yüzleşmesi hiç zor değildir.
Önemli olan hakikatleri tüm yalınlığı, gerçekliği ve olgunlukla kabullenebilmektir.
Hatalardan ders almak gelişmek için olduğuna göre, gerektiğinde gerçeklerle samimi şekilde yüzleşmek; kendimize samimi itiraflarda bulunabilmek, kişisel gelişime katkı sağlamak mutluluğa giden yolda kaçınılmaz koşuldur ” diyen bu realist topluluk mensubu bir dostumun satırlarını okurken; canımın acıdığını söylemezsem kendime karşı dürüst davranmamış olurum diye düşündüm ve şunları da sormak geçti içimden erenler:
Başarısızlıklarını kabullenebilen kaç kişi vardır şu hayatta?
Hatalarından ders almak - alabilmek kolay mıdır ki bu kadar?
Bu soruya herkesin cevabı farklı olacaktır farkındayım.
Ancak bana göre asıl olan yarenlerim hata – kusur meselesi değildir...
Bana göre asıl olan gönlün kime yönelmiş olduğudur...
Ben beni biliyorsam mesele çözülmeye başlar...
İnsanı düşünelim…
İhtiyaçlarımızın sonu gelmiyor;
Ne gözümüz doyuyor, ne gönlümüz katlanıyor.
Peki, onlara ulaşma gücümüz nedir?
Biraz düşündükçe ne kadar güçsüz olduğunuzu göreceksiniz...
Ölüme milyonlarca sebep var peki önleyebilecek imkânımız nedir?
İşleyen vücudumuzun işlemesini bile biz sağlayamaz durumdayız...
Beynim bana bugün çalışmak istemiyorum dese ben ne yapabilirim...
İşte bu çıkmazlar içinde insan kendini tanıdıkça bir sonsuz iradeyi fark ediyor,
Hatta ona ihtiyacını fark ediyor.
Yalnız kaldığım gecelerde ağladığımda benim neden ağladığımı kim bilir?
Ağlama nedenimi kim çözebilir?
Hayallerime kim cevap verebilir?
Hepimiz basit, aciz, fakir varlıklarız kendimizce...
Ama dayanak noktasını sağlam bulursak,
Teslim edersek kendimizi ilahi güce,
Ne kadar çok güçleneceğimizi bir düşünün!
Sözün özü sevgili dostlarım;
Hepimiz eksiklerimizle birlikte birbirimizi tamamlamak,
Birlikte var olmak durumundayız...
Kendisi ile barışık insan diğer insanlara da ışık olabilmeli.
Ve bunu da ışığı gerçek sahibinden alarak yapmalı.
Şunu asla aklımızdan çıkartmayalım;
Bizler yaratılmış varlıklarız…
Bilgimiz,
Becerimiz,
Akılımız,
Kabiliyetlerimiz sınırlıdır.
Biz bize izin verildiği kadarını başarabiliriz.
İşte asla yok sayamayacağımız tek gerçek budur.
Bu nedenle bazı çözümleri Yaratan’a bırakıp köşeye çekilmek, tefekkür etmek en doğrusu olur kanaatindeyim.
Kalın sağlıcakla…