Son dönemlerde sahtekarlıklar iyiden iyiye şekil değiştirdi. Gün geçmiyor ki, bir kurum veya kuruluş “telefon sahtekarlıkları” ile ilgili vatandaşları uyarmasın…
Mesela geçenlerde Meram Belediyesi bir mesaj göndermiş: “Belediye yöneticilerimizin isimlerini kullanarak vatandaşlarımızdan para ve yardım talep eden kişi ya da kişilerin olduğu bilgisi alınmıştır. Söz konusu kişi ya da kişilere itibar edilmemesi önemle rica olunur” diyordu mesajda.
Tabii ki bu tür mesajları birçok kurum ve kuruluştan çok sıklıkla alamaya başladık. Buradan “toplumsal yozlaşma” gibi, “ahlaki seviyenin düşmesi” gibi konulara girmek istemiyorum. Bunlar da muhakkak etkendir. Ancak buradan bahsetmek istediğim konu bu değil.
Evimizden veya dükkanımızdan çıkarken kapımızı kapatır, kilitler ve ondan sonra çıkarız. Bunun nedeni çok basittir: Hırsızlık olayına kolaylık sağlamamak isteriz. Yani hırsızın işini zorlaştırmak içindir. İşte günümüzde sahtekarlıkların önüne geçebilmek için yapılması gereken konu “hırsızın işini zorlaştırmak” olmalıdır.
Mesela soyadı Osmanoğlu olan birisi, belediyeler tarafından, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından bir şekilde programlara davet ediliyor. Kariyer veya statü olarak da “Abdülhamit’in torunu” olarak tanıtılıyor. Burada iki tane sorun yaratılıyor aslında; birincisi “birinin eşi, birinin çocuğu, birinin torunu, birinin bilmem neyi” diye bir kariyer olmaz.
İkincisi de bu tür kariyerler, çevrede sahtekar insanların çıkmasına sebep verirler. Bunu söylerken hiç kimse bir kişiye özgü olarak böyle bir şey söylediğimi anlamasın. Şöyle bir örnek vereyim: Mesela bendeniz Orhan Osmanoğlu’nu tanımam, sesini de bilmem. Birisi telefonla arasa ve “ben Abdülhamit’in torunu Orhan Osmanoğlu’yum, dernek veya vakıf kuruyoruz desteğinizi bekliyoruz” gibi bir konuşma yapsa, elimizden geleni yapmaz mıyız? Çünkü o arayan, bizim için çok önem arz eden bir şahıs Abdülhamit Han’ın torunudur.
Bunu sadece örnek olarak söylüyorum. Bu Mevlana’nın torunu olabilir, Cumhurbaşkanı’nın çocuğu olabilir, Başbakanın eşi olabilir, vs. vs.vs. bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bunun çözümü kolaydır. İnsanları bir yerlere getirirken sıfatlarına göre değil, yaptıkları işlere, liyakatlerine göre değerlendirirsiniz.
Yine bir örnek olarak söyleyeyim; Mevlana’nnın torunu olarak lanse edilen Esin Bayru isimli bir hanım var. Bu hanım Uluslararası Mevlana Vakfı (UMV)’nın kurucularından ve yöneticilerinden. UMV çok başarılı çalışmalar yapan, tüm dünyada Mevlana sevgisini aşılayan, Mevlana’nın, uluslararası sahada değerinin verilmesini sağlayan gerçekten çok çalışkan ve takdire şayan bir Vakıf. Bu vakfın yönetim kurulu üyesi olarak (başkan mı değil mi bilmiyorum) gayet takdir edilecek çalışmalar yapan Esin Bayru’nun “Mevlana Torunu” olarak tanıtılmasının bir gereği yoktur. O zaten UMV yönetim kurulu üyesi olarak bir kariyere veya statüye sahiptir.
Yani Mevlana’nın torunu, Abdülhamit’in torunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu veya kızı, Cumhurbaşkanının eşi, Başbakanın oğlu-kızı veya Başbakanın eşi, gibi statüler bazı uyanık sahtekarların, insanların duygusal tavırlarından yararlanmalarına yol açmaktadır.
Vakıf başkanlıkları yapan, dernek başkanlıkları yapan, iş adamı olan, çocukların veya torunların zaten kariyerleri bellidir. Birilerinin çocuğu olmak veya torunu olmak konusu bir kariyer planlaması olamaz.