Yeni sistemde kongreler
İyi Parti, CHP ve Ak Parti bu aylar itibariyle kongrelerini başlatıyorlar. Tabii ki bu kongre süreçleri yasal süreçler. Yani “biz çok demokratik partiyiz, o nedenle kongremizi yapıyoruz” gibi bir anlam çıkmasın. Mecburen yapılacak, kanuni uygulamalar bunlar.
Demokrasinin en sevdiğim tarifi; “demokrasi, sınıflı toplumlarda egemen olan sınıfın demokrasisidir” tarifidir. Yani kongreler, genel merkezin istemi doğrultusunda bir il başkanı seçilmesi konusunda yaptırımlarla ilerleyen bir süreçtir. Malumunuz “demokrasi en iyi idare biçimi değil, mevcutlar içerisindeki en iyi idare biçimidir”.
Şimdi şöyle bir düşünelim; Ak Parti İl Başkanlığı’na Erhan Dargeçit genel merkez tarafından (genel merkez derken nezaketli olmak adına genel merkez diyorum, doğrusunun Recep Tayyip Erdoğan olduğunu hepimiz biliyoruz) aday gösterilse, buna kim itiraz edecektir? Aynı şekilde CHP’de de durum farklı değildir. Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun (genel merkezin) göstereceği aday il başkanlığını kazanacaktır.
Tabii ki bu durum ne Erdoğan’la, ne Kılıçdaroğlu ile ortaya çıkmış bir durum değildir. Yıllardır süregelen ve aslında demokratikmiş gibi gözükse de demokratik örgütlenmeyle alakası olmayan bir sistemdir. Zaten buna önlem olarak, süregelen “feodal ağalık” sisteminden vaz geçip, gerek Ak Parti’nin gerekse ülkenin liberalliği seçtiği bir sisteme doğru yola çıkmıştık. Her ne kadar bu konuda çok uzun bir yol kat etmemiş de olsak, zamanla muhakkak bu sistemi oturtacağız.
Yeni sistemde tabandan-tavana bir örgütlenme olmayacaktır. Yani çocuk denilecek yaşta siyasete başlayarak, bilmem ne gençlik kolları, bilmem ne ocağı, bilmem ne vakfı, derneği vb gibi yerlerde vaktini harcamayacaktır. Çünkü okuyup, kendini geliştirmek ve de ülkeye yararlı insan olabilmek, ilerdeki siyasi hedefine ulaşmak için gerekli, en önemli özellik olacaktır.
Şöyle somutlaştırayım; eskiden çocuklar kendilerine bir kimlik bulmak umuduyla bazı siyasi örgütlerin kurum ve kuruluşlarında vakit geçirirlerdi. Onlar için sadece önemli olan ideolojileri idi. Yani okumuşlar, okumamışlar; üniversiteye gitmişler gitmemişler, hiçbir önemi yoktu. Bu kişiler “partinin tabanından geldiklerini” söyleyerek en üstlerde yer kapmak isterlerdi. Partinin bu üst yerlerine talip olan, partinin tabanından gelmeyip de değerli bir bürokrat olarak partiye sonradan dahil olan kişileri de en çok bunlar istemezlerdi.
Şimdi yeni sistemde, partin, emeğin, ideolojin vs. bir kenarda duracaktır. Kariyerin, insanlarla iletişimin, eğitim ve öğretimin partinin üst kademesine gelebilmek için yeterli özellikler olacaktır. Dolayısıyla da ülkesi için bir şeyler yapmak isteyen, milletvekili gibi, ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyen kişilerin yapması gereken kendisin daha fazla eğitmek, eğitmek, eğitmek olacaktır. Tabii ki eğitim denildiğinde sadece diploma değil, kariyer, karizma, iletişim gibi özellikler de dahil olacaktır.
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilerek, kendi kabinesini daha çok teknokrat kesimden seçerek, “işi iyi yapma” özellikli bakanlar daha doğrusu “sekreteryalar” oluştururken. TBMM de Hükümet’ten ayrı, parti örgütlerinin değil halkın seçeceği milletvekillerinden oluşacaktır. Dolayısıyla bu işler için de ilçe örgütlerine falan gerek kalmayacak mesela bir il başkanlığı bu sistemin yürümesinde yeterli olacaktır.
Meclisteki milletvekili halktan destekle seçileceği için halka karşı sorumlu olacak ve genel başkana karşı, haksız bir sorumluluğu kalmayacaktır. Dolayısıyla halktan kopuk olanlar değil halkın içerisinde olan vekiller görevlerini yapmaya devam edecektir.
Tabii ki bu konuların her biri ayrı ayrı incelenecek ve değerlendirilecek konulardır. Dolayısıyla burada en kısa biçimiyle yazmaya çalıştım.
Sözün özü şu: Partiler seçimlerini yapmaya hazırlanıyorlar. Aslında “genel başkanlar yeni listelerini yapmaya hazırlanıyorlar” demek daha doğrudur. Yani başkanlar aslında atanacaklar ama delege tarafından bu atamalar demokratik hale getirileceklerdir. Bu merhale yeni başlıyor. Bu konuda yazacak daha çok şey olacaktır.