Üretim, ekonomi, siyaset ve ittifaklar

Erhan Dargeçit

Türkiye’de yazı yazmak için o kadar çok gündem maddesi vardır ki, inanın aralarından “şu konuda mı yazsam bu konuda mı yazsam” seçimini yapmak için oldukça zorlanıyorum. Çünkü maalesef gündem olmaması gereken birçok konu gelişmemiş toplumlarda önemli bir konu haline gelebiliyor. Ve tabii ki çok önemli olması gereken konular da bazen hiç gün yüzüne çıkamayabiliyor.

Mesela ihracat artışı çok önemli bir konu. Bir ülkenin ihracatının artması kadar değerli bir durum yoktur. Ülkemizin Mart ayı ihracatı da geçtiğimiz gün açıklanan rakamlara göre yüzde 19,8 artışla 22,7 Milyar Dolara çıktı. Bu rakamlar tüm zamanların en yüksek mart ayı ihracatı olarak literatürlere geçti. Buraya kadar olayın güzel ve mutlu edici yönü. Bir de çok üzerine basılmayan bir tarafı var ki bu hesap olmadan diğer hesap yeterince anlamlı olmaz. Bu da ithalat verileri… Yani ihracatımız 22,7 Milyar Dolar ama aynı şekilde dışarıdan aldığımız, ithalatımız da 30,9 Milyar Dolar seviyesinde. Yani arada yaklaşık 8 Milyar Dolarlık bir açık var. Yani 22,7 Milyar Dolar kazanıyoruz ama 30,9 Milyar Dolar harcıyoruz. Bunu böyle değerlendirmek gerekmektedir. Üretmediğimiz takdirde veya ithalata dayalı ürettiğimiz takdirde bu durum ülkeyi ekonomik olarak refaha eriştirmeyecektir. Dolayısıyla sadece ihracattan bahsetmek belki geçici olarak moral verebilir ama ithalat ve ihracat dengesi asıl bakılması gereken unsurdur.

Ekonomik olarak enflasyon da geçtiğimiz gün açıklandı ve yüzde 61’lerde olduğu söylendi. Yüzde 61 rakamı kabul edelim ki oldukça yüksek bir rakam. Ancak şu da bir gerçek ki yüzde 61 açıklamasına vatandaşlar sadece güldü geçti. Çünkü vatandaşın cebindeki enflasyona baktığınızda bu enflasyonun yüzde 100’den aşağı olmadığı kesin. Ancak öyle ki zaten Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüzde 61 enflasyon yaşıyor olmasının bile savunulacak, mazur görülecek, “olabilir” denilecek bir tarafı yoktur. Yüzde 61’in bile çok fazla olduğu bir ortamda bunun gerçek enflasyon rakamı olarak kabul edilmemesi, gerçek enflasyon rakamının bunun çok çok üstünde olmasının izah edilebilecek bir yanı maalesef yoktur. Ak Parti ekonomi kurmayları bu konuda sınıfta kalmıştır. Ve bir an önce bunun önlemlerini alma gerekliliği artık ortaya çıkmıştır.

Hele ki bu durumu TV’ye çıkan bir takım Ak Parti yandaşlarına savundurmak halkı irrite etmek ve vatandaşları Ak Parti’den uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Geçtiğimiz gün yine bu cahillerden biri, bir açıklama yapıyor: "İnsanlar ekmek bulamıyor, insanlar yiyemiyor diye bir şey yok. Türkiye'de en ucuz sinema bileti 30-40 lira. “Bergen” filmine nasıl oldu da 7 milyon kişi gitti" diyor. Bu çocuk güya bu açıklamayla ekonominin kötü olmadığını, enflasyonun yüksek olmadığını anlatacak da Ak Parti de bu çocuktan medet umacak. Böyle bir şeyin imkanı var mı? Bu açıklamayı bir Ak Partiliye bile kabul ettirmenin imkanı olmadığını belirteyim.

Bu tür yanlış kişilerle yapılan algı çalışmasının bir yarar sağlayacağını düşünmek CHP’nin Konya’da birinci parti olmasını düşünmek gibi bir şeydir.

CHP Konya’da birinci parti olması umudu yoktur ama şu da nettir ki Millet İttifakının 1. Partisi her daim CHP olacaktır. İyi Parti’nin CHP’nin önüne geçmesini düşünmek de siyasette doğru bir tespit olmaz. Bu arada CHP ile İyi Parti’nin arasının açılıp, İyi Parti’nin yeni bir ittifakla hareket etmesi de normal siyaset gündemi içerisinde yer alamaz. Millet İttifakı’nın; CHP ve İyi Parti’den ayrı durumda seçime gidilmesi gibi bir şey söz konusu bile olmaz. Bu arada aday belirlemede de bu iki parti arasında hiçbir sıkıntı olmayacağı da kesin gibi bir şeydir.

Yani Millet İttifakı’nın bölüneceği veya adayının olmadığı algıları da Ak Parti’ye bir getiri sağlamayacaktır. Ak Parti’nin getiri sağlayacağı siyaset tarzı; güya “Ak Parti yandaşlarının” televizyonlarda daha az görüldüğü tarzdır. Daha az konuşan bir Ak Parti, hizmetlerini vatandaşa daha fazla aktarabilecektir.

Millet İttifakı’nın adayının kim olacağını da vatandaş merak falan etmemektedir. Bunu sadece siyaset kurumu merak etmektedir. Ben daha evvel yazmıştım tekrar edeyim, kim aday olur bilmem ama Mansur Yavaş’ın veya Ekrem İmamoğlu’nun aday olmayacağı kesindir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunu da şöyle değerlendirmek gerekir: Eğer cumhurbaşkanlığı sisteminden başbakanlık sistemine dönüş kesin olarak olacak olursa –ki anladığım kadarıyla buna millet ittifakı içerisinde inanan çok yok- o zaman Kılıçdaroğlu aday olup, seçimi kazanırsa; 2-3 yıl içerisinde bu dönüşümü sağlayarak yeniden seçime gidebilir. Ve de başbakanlık sistemine geri dönüş yaşanabilir. Ancak benim de içerisinde bulunduğum bir düşünce de kesinlikle geri dönüşün olmayacağı ve artık bundan sonraki süreçte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin eksikleri görülerek ve tamamlanarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sistemi olarak devam edeceğidir. Bu durumda da Millet İttifakı milliyetçi ve muhafazakar özellikleri daha ağır basacak farklı bir isim düşünecektir. Seçim tarihi ne kadar uzarsa Millet İttifakı’nı bu düşünceleri de o kadar oturacaktır.

Ülkenin gündemine kısaca bir değinmiş olduk sanırım. Gerçi konular biraz iç içe girmiş gibi gözükse de aslında ülkede de gündem birbirinin içine girip “grift” bir hal almış durumda değil mi?

  

Dostlukla kalın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.