Bundan önce de birkaç kere yazmıştım. Bayramlar, bir ulus için çok önemli birliktelik fırsatlarıdır. Bayramlar derken de, dini veya ulusal diye ayırmıyorum. Dini bayramlar da, ulusal bayramlar da bir ulus için çok önemli unsurlardır. İkisi de üstünkörü geçirilecek süreçler değildir.
Geçtiğimiz günlerde ulusal bayramlarımızdan, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladık. Son bir senedir malumunuz pandemi sürecinde zaten bayramlarımız gerektiği coşkuda kutlanamıyor. Ancak onun dışında da bilhassa son 8-10 yıldır ulusal bayramlarımız çok da hak ettiği biçimde kutlanmıyor.
Konya’da ulusal bayram kutlaması denildiği zaman ilk akla gelen Atatürk Anıtı’na çelenk sunmadır. Normalde eskiden ulusal bayramlarda da Konya protokolü çelenk sunar, akabinde başka programlar varsa onlar gerçekleştirilirdi. Son yıllarda bu protokol işi kısıtlandı.
Mesela 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, sanırım içinde “çocuk” geçtiği için, Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesine bırakıldı. Yani Atatürk Anıtı’na İl Milli Eğitim Müdürü çelenk sunuyor. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, sanırım onun da içinde “gençlik” kelimesi geçtiği için Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bünyesine bırakıldı. Bu bayramda da Atatürk Anıtı’na Gençlik ve Spor İl Müdürü çelenk sunuyor. Cumhuriyet Bayramı’nın içerisinde başka kelime geçmediğinden sanırım, Cumhuriyet Bayramı’nda çelenk sunan makam Valilik ve Belediye oluyor.
Aslında söylemeye çalıştığım Atatürk Anıtı’na kimin çelenk sunması değil, o ulusal bayramın kutlanması için harcanan emeğin, şehit kanlarının, gazilerin, ülkenin yaşamış olduğu sıkıntıların idrak edilmesinden bahsediyorum. Ve bu durum tüm Türk vatandaşlarını ilgilendiren bir durumdur.
Kurtuluş Savaşı yıllarını şöyle bir düşünsenize… Nasıl 2000’li yıllarda konuyu hala anlayamamış “fesli deliler” çıkıyorsa, Kurtuluş Savaşı yıllarında da, verilen savaşı anlayamamış, düşmanla işbirliği yapan bir hayli hain varken bu “bağımsızlık” mücadeleleri verilmiş. İşte bu mücadeleyi verenlere minnet duymak ve bu minnet duygusunu yeni nesillere aktarmak işi, ulusal bayramlarımızla gerçekleşecektir.
Yapılması gereken, ulusal bayramların aynen dini bayramlar gibi, bir tatil fırsatı olmaması gerektiğini anlatmak şarttır. Tüm protokol o bayramda olmalıdır. Vatandaşlar o bayram törenine katılmalıdır. Protokol ve vatandaşlar bayramlarda bir araya gelmeli ve bir bütün olarak bayramı anlamalıdır.
Ulusal bayramlar milli duyguların daha da pekişmesini ve de vatandaşlık bilincinin oluşmasını sağlarlar. Yani bir vatandaş öncelikle kendi ülkesini sevmekle yükümlü olduğunu bu duygularla idrak edecektir.
Dini bayramlarımız için de durum farklı değildir. Şimdiki ulusal bayramları kutlama mantığına göre, Kurban bayramı, Hac görevini ifa edenlerin Hac’dan sonra kutladığı bayramdır. Hac bayramıdır aslında. Yani şimdi “Hac’ca gitmeyenler Kurban bayramını kutlamasınlar” denilebilir mi? Ulusal bayramlar nasıl milli duyguların daha da pekişmesini ve vatandaşlık bilincinin oluşmasını sağlarlarsa, dini bayramlar da kültürel bağlarımızın, inanç duygularımızın ve bu duyguların tüm toplumla birlik ve beraberlik içerisinde gelişmesini sağlayacaktır.
Dolayısıyla artık Hükümet de bu konuya el atmalı, konuyu birlik-beraberlik açısından değerlendirmeyi düşünmelidir. Bayramlar “görev savma” anlayışından çıkarılıp, “birlik ve beraberlik simgesi” haline getirilmelidir.
Dostlukla kalın.