Kim ne derse desin son dönemde izlenen politikalar ülkemizin doğru yer ve milli duruş açısından kesinlikle doğru yerde olduğunun göstergesidir. Türkiye’nin geleceğine kast etmiş ve sadece kendi çıkarları adına Türkiye’nin çıkarlarını hiçe saymış ülkelerin de foyaları ortaya çıkmış durumda.
Baktığımız zaman gelinen aşamada neredeyse Türkiye’nin çıkarları AB ve ABD çıkarlarıyla o kadar ters düşmüş durumda ki; “Türkiye’nin yaptıklarına ABD ve AB karşı çıkıyorsa bilin ki doğru yapılıyordur” aşamasına geldik.
Mesela AB Parlamenterlerinden Meclis’e gelip HDP’ye destek verdiklerini görünce; Demek ki o milletvekilleriyle ilgili yapılanların doğru olduğunu ister istemez düşünmeye başlıyorsunuz. Aynı şekilde FETÖ üyelerine yapılanların ABD ve AB tarafından eleştirilmesi gösteriyor ki, burada da izlenen yol da gayet doğruymuş.
Şimdi bir takım insanlar çıkıyorlar, yapılanları da küçümseyerek; “Bu ABD ve AB hep böyleydi, yine böyleler, ne olacak ki?” diyorlar. Bu tür algı yönetimlerine de alet olmamak lazım. Şimdiki farklılık öncelikle Türk Ordu’sunun ülke içinde PKK’yı ezip tasfiye aşamasına getirirken, aynı zamanda yurt dışında da PKK uzantılarını imha etmesi olduğunu da görmek lazımdır.
Ve en önemlisi de stratejik olarak Türkiye, gerçek tercihini yapmaya başladı ve yönünü AVRASYA’ya dönmeye başladı. Şangay İşbirliği Örgütüne yöneldiğini ilan etti. Bu da tabii ki iyiden iyiye ABD ve AB’yi kaygılandırdı.
ABD ve AB dediğimiz bu Batı’nın bizden isteğini de iyi görmek lazım. Batı, borç batağında, ekonomisi kötü durumda bir Türkiye istiyor. Ayrıca FETÖ’yü ve PKK’yı destekleyen Batı, bölünmüş bir Türkiye istiyor. Türkiye’nin dinamiklerinin bunu kabul etmesini zaten sanırım kimse düşünmez.
Dolayısıyla “Tayyip Erdoğan devrilsin de ne olursa olsun” yaklaşımının ne kadar yanlış bir tavır olduğunu da burada tespit etmek gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devrilmesini isteyenlere baktığımızda da aynı adresler karşımıza çıkar: FETÖ eliyle, ABD ve AB…
İşte bu ülkenin solcuları, sağcıları, tüm vatandaşları önce bu tespitleri yapmalıdırlar. Önce merkeze ülke çıkarlarını koyup, ondan sonra parti politikalarını düşünmelidirler.