Son zamanların en popüler konularından birisi, şüphesiz Vahdettin’in hain olup olmadığı konusudur. Ben öncelikle okurlarıma şunu gönül rahatlığıyla söyleyeyim; siyaseten bir taraf illaki “hain” diyecektir. Diğer taraf da “hain değil” diyecektir. Çünkü gelişmemiş toplumlarda her konu siyasettir. Ve de olaylara siyaseten bakılır. Düşünsenize Kurtuluş Savaşı’nın aslında olmadığını savunan bir “cehalet abidesi” zümre vardır.
Bu ülkede cepheden cepheye savaşmış, ülkenin düşman işgalinden kurtuluşuna öncülük etmiş, cumhuriyeti kurmuş ve ardından ilk cumhurbaşkanlığını yaparak hizmet etmiş. Dünyanın büyük saygı ve sevgiyle andığı Mustafa Kemal Atatürk’e neler söyleyen “kör cahil” insanları engelleme şansı var mı? Dolayısıyla kesinlikle ne kadar tartışırsanız tartışın siyaseten herkes kendi siyaset anlayışına göre konuşacak.
Tabii ki bir de konjonktüre bakmak gerekir. Şöyle bir kurgu yapalım. Padişah Ulusal Kurtuluş’u başlatan Mustafa Kemal hakkında idam fermanı yayınlıyor. Ve de oldu ya Mustafa Kemal yakalanıyor ve idam ediliyor. Şimdiki tarih kitapları ne yazacaktı? “Padişaha karşı başkaldıran “hain” Mustafa Kemal yakalanarak idam edildi” denilmeyecek miydi? Belki de İngiliz Muhipler Cemiyetini kuran İngiliz hayranları, tarih akışı değişseydi, şimdilerde kahraman olarak anılacaktı.
İşte aslında durum böyle olduğundan bilim adamları vardır. Bilim adamları siyasete göre veya gördükleri baskıya göre değil doğru bildiklerine göre tavır sergilemelidir. Yine örnek olsun diye söyleyeceğim: Bir Ecevit hayranı bilim adamının 1980 öncesi sokak çatışmalarını karşı tarafa bağlaması ve ya bir Türkeş hayranı bilim adamının sokak çatışmalarını karşı taraftaki Ecevitçilere bağlaması bilim adamlığı ile bağdaşmaz.
Tarihçi de bilim adamıdır. Yani bilimsel metotlara inanır ve baz alacağı kaynaklar dedikodu değil, bilimsel kaynaklar olmalıdır. “Vahdettin haindir” ya da “Vahdettin hain değildir” diyen bilim adamına hiç tenezzül etmeyin. Çünkü bilim adamı tarihçi belgelerle konuşur ve bu belgeler de “falancanın anıları”, “filancanın günlüğü” diye olmaz. Dr. Rıza Nur’un anıları vardır. Ama ilginçtir ki, Dr. Rıza Nur’un Sağlık Bakanı olduğu dönemdeki Atatürk’e bakışıyla, bakan yapılmadığı dönemdeki bakışı çok farklıdır. Bilim adamı, bunun hangi anılarını baz alıp sonuca varacaktır?
Bilim adamı durumu yorumlayarak da bir sonuca ulaşamaz. Yani “Vahdettin, Mustafa Kemal’i yanına çağırdı. Onu ordu müfettişi olarak görevlendirdi. Samsun’a gönderdi.” Konusu ayrı bir konudur. “Kurtuluş Savaşı” konusu ayrı bir konudur. Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal’i ordu müfettişliğiyle görevlendirerek Samsun’a göndermiştir. Bunları tarihsel belgelerden öğreniyoruz. Zaten bunu da ilköğretim çağındaki çocuklarımız bile biliyor. Ama bundan dolayı “Atatürk’ü Kurtuluş Savaşı’nı vermesi için de görevlendirdi.” Demek bilimsel bir gerçek değildir. Çünkü o zaman hemen sorarlar “madem padişah görevlendirdi, Mustafa Kemal savaşı kazanınca padişah neden Mustafa Kemal’le iletişime geçmedi?” demezler mi? Veya Padişahın herhangi bir kaynakta “Kurtuluş Savaşı için ben görevlendirdim” diye bir açıklaması mı vardır? Çünkü padişah o dönemde çaresizdir ve çareyi İngilizlerle uzlaşmada bulmuştur. “İngilizlerle uzlaşırsak en az zararla bu işten sıyrılırız” diye düşünmektedir.
İşte bilim adamı bunları tartışırken ortaya koyduğu delillerle diğer insanlardan farklı olduğunu düşündürebilir. Tarihçi bir bilim adamı “ordu müfettişliği dolayısıyla Mustafa Kemal’i Samsun’a tayin ettiği” için padişaha “Kurtuluş Savaşı’nı başlatan devlet adamıdır” diyemez. Bu bilim adamı aynı zamanda “6 ay önce de Mersinli Cemal Paşa’yı aynı görevle Anadolu’ya gönderdiğini söylüyorsa” hemen “o zaman neden Mersinli Cemal Paşa değil de Mustafa Kemal Paşa başarılı oldu” diye sorarlar.
Bilim adamı ortaya belge koymadan konuşursa, ortalığı araştırmacı-gazeteci diye gezen soytarı tarihçiler; deli raporu olan rüyasına göre tarih uyduran meczup tarihçiler ele geçirir. O nedenle bilim adamları siyasi düşüncelerini bir kenara bırakıp, bilime uygun davranmalı; bütün ülkelerin tarihi belgelerine ulaşmanın çok kolay olduğu günümüzde hikayelerle değil, geçerli belgelerle konuşmanın toplumdaki bölünmenin önüne geçmede büyük faydası olacağı inancındayım.
Dostlukla kalın.