Suriyeliler, geçici koruma altında yaşayan sığınmacılar olarak Türkiye’de bir yara haline geldi. Bunu sanırım artık herkes kabul ediyor. Ancak bunu eleştirirken bazı konularda da bu eleştirilerin haksız ve tamamen algı yönetmeye yönelik olduğunu unutmamak lazım. Ve bizler Türk halkı olarak bu saçma sapan algılardan yola çıkarak bazı şeylere karar vermemek durumundayız.
Mesela sağlık ve tedavi konusunda Suriyelilere öncelik tanındığını düşünen vatandaşlarımız çoğunlukta. Ancak bu konunun gerçekle yakından uzaktan bir ilgisi yok. Yani Suriyeliler sağlıkta bir önceliğe falan sahip değildir. Ayrıca geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına göre Suriyelilerden katkı payı alınmakta veya bunun düzenlemeleri yapılmaktadır.
Yine sokakta konuşulan bir başka tevatür; Suriyelilerin istedikleri üniversiteye, sınavsız olarak girdikleridir. Ki bunun da gerçekle hiç alakası yoktur. Suriyelilerle ilgili sınavın nasıl olacağı ve eğitimin nasıl sağlanacağı bellidir. Sınavsız ve istediği üniversiteye girmesi olayı söz konusu bile değildir.
İnsanların kendi aralarında konuştuğu diğer bir dedikodu da; TOKİ’nin yaptığı sosyal konutların Suriyelilere bedava verilmesidir. Türkiye’de böyle bir işleyiş de kesinlikle yoktur. Yani Suriyelilere bedelsiz sosyal konut verilmesi de tamamen tevatürden ibarettir.
Suriyeli öğrencilerin tümüne Devlet’in karşılıksız burs verdiği, Suriyelilerin seçimde oy kullandığı gibi algı yönetimi çalışmalarına değinmek bile istemiyorum. Suriyeliler ne oy kullanmaktadırlar, ne de Suriyeli öğrencilere karşılıksız burs verilmektedir. Bu da tamamen algı oluşturmak için yapılan saçma sapan söylemlerden farklı değildir.
Vatandaşlar olarak, tabii ki kültürel yönden bizden olmayan, yaşam felsefeleri bize uymayan, sosyal hayatları bizimle alakası olmayan Suriyelilerle kaynaşmamızın imkanı olmadığı ortadadır. Ancak ortada bir de vakıa vardır ki, bu Suriyelilerle birlikte yaşamaktayız. Şimdi bazı güçler bu durumu çok güzel bir algıyla yönetmeye çalışmaktadır. Maksat daha evvel yaptıkları ülkeyi bölme çalışmalarını bu sefer vatandaşın yumuşak karnı durumundaki Suriyeliler üzerinden denemektedir.
Bakın buradaki amacım Suriyelileri savunmak veya durumu haklı gösterme çabası değildir. Tabii ki Suriyelilere ülkemizin kapıları düşüncesizce açılmıştır ve bu düşüncesizlik içerisinde birçok hesaplanamayan sorunlar ortaya çıkmıştır. Ancak artık buna yapılacak bir şey yoktur ve Devlet bu konudaki sorunların çözümüne ilişkin kararlarını uygulamaya koymuştur. Vatandaşlar, bu doğrultuda, hazırlanan oyuna alet olmamak adına, Suriyelilerle düşmanlık ilişkisi yerine yol gösterici bir yapıyı seçmelidir. Aksi halde daha evvel birçok denemeye rağmen bölünemeyen toplumsal yapımızla ilgili çalışmaların birileri tarafından devam ettirildiği unutulmamalıdır.
Gelelim bugünün ikinci konusuna; liyakat…
Bilindiği üzere toplumda en çok konuşulan konulardan birisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, damadı Berat Albayrak’ı ekonominin başına getirerek bakan yapması idi. Neler söylenirse söylensin, Bakan Albayrak bu konuda çok yetkin olabilir, bilgi-birikim bakımından çok donanımlı olabilir ama siyasi ahlak gereği bu tür atamalarda akrabalık ilişkileri dışında tercihler toplumsal barışa daha fazla katkıda bulunacaktır.
Ama bu durumu Anamuhalefet Partisi olarak eleştirirken ve AK Parti’ye yüklenirken, tutup da kendi partiniz içerisinde aynı durumu yaratıyorsanız bu da toplumsal barışın dibine dinamit döşemekten başka bir şey değildir.
CHP’nin İzmir Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur, Torbalı Personel Özel Güvenlik Gıda İnşaat Temizlik (TORBEL) Şirketi’nin Genel Müdür Yardımcılığına oğlunu atıyor. Tabii ki daha sonra çok fazla tepki olunca da oğlunu işten çıkarıyor. Ve de açıklaması da şöyle: “Güvenebileceğim kimse yoktu. Oğlum işletme fakültesi son sınıf öğrencisi. Benim sağlıklı veriye, bilgilere ve raporlara ihtiyacım var. Bunu da şimdilik oğlum yapıyor.” Yani “özrü kabahatinden büyük” diye buna denir.
İşte kim yaparsa yapsın, hangi siyasi partili olursa olsun, neye mensup olursa olsun, liyakatsizlik ülkede bir sorundur ve çözümlenmesi gereken bir sorundur. Bunu çözerken de “bizdense doğrudur, bizden değilse yanlıştır” mantığını kenara bırakmak lazımdır.